PKK’nın üstlendiği 1 Ekim İçişleri Bakanlığı saldırısının Ankara’yı hem siyasi hem askerî açıdan daha şahin bir tutuma itti. Bu şahinleşme iki cephede, biri askeri, diğeri diplomatik planda iki operasyon Batıya meydan okuma çizgisinde gelişiyor.
4 Ekim günü önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ardından Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler tarafından yapılan uyarılar, Suriye ve Irak’taki PKK’ya karşı askerî harekatın yalnızca Türk jetlerinin 4 Ekim akşamı 3 gün içinde ikinci kez Irak’taki PKK hedeflerini vurmasıyla sınırlı kalmayacağını gösteriyor. Fidan’ın özellikle (ABD’yi kastederek) “üçüncü tarafların PKK/YPG’li, tesis ve şahıslardan uzak durmasını tavsiye etmesi” önümüzdeki operasyonlarda Suriye’deki hedeflerin ağırlık taşıyacağının işareti.
Güler’in de “meşru hedef” uyarısı yapması rastlantı değil; açıklaması Millî Savunma Bakanlığında yapılan, adeta gayrı resmî “harp konseyi” görünümündeki bir toplantı ardından geldi. Toplantıya Fidan’ın yanı sıra, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak ve MİT Başkanı İbrahim Kalın da katıldı.
Ankara için dahi nadir görülen, olağanüstü bir duruma işaret ediyor.
Batıya iki cephede mesaj
Irak Savunma Bakanı Tabit Muhammed El Abbasi, 5 Ekim’de Ankara’da Güler’le görüşüyor. Bağdat, 1 Ekim bombalamaları ardından da Ankara’yı protesto etmişti. Öte yandan PKK neredeyse 40 yıldır Irak topraklarında üslenip Türkiye’ye saldırıyor ve iki defa ABD işgaline uğrayan Irak’ın bu konuda bir şey yapmak istese dahi yapacak hali bulunmuyor.
Ancak Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki PKK “tesis ve şahıslarını” meşru hedef ilan ederek aslında Suriye ve Irak’a değil Batıya, özellikle de ABD’ye mesaj verdiği diplomatik camia açısından sabit. 2014’te IŞİD’e karşı NATO müttefiki Türkiye ile değil resmen terörist örgüt saydığı PKK’nın Suriye uzantısı PYD/YPG ile işbirliğine karar veren ABD 2015’te sırf PKK’yla işbirliği gibi görünmesin diye Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) kurdurdu ve Türkiye’nin tepkisine rağmen silah, eğitim, para ve en önemlisi siyasi koruma sağlamaya devam ediyor. Fidan’ın 1 Ekim’e saldırısına katılan iki teröristin de Suriye’de eğitilip bu eylem için gönderildiğini söylemesini başka türlü açıklamak zor.
Batıya ikinci cephe Kafkaslarda
Batıya ikinci cephe diplomatik bir operasyon olarak Azerbaycan-Ermenistan çekişmesinde ve bir soğuk algınlığı açıklamasıyla açıldı. 4 Ekim’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tüm programlarının soğuk algınlığı nedeniyle iptal edildiği duyuruldu.
Erdoğan gerçekten rahatsızlık geçiriyor olabilirdi, 1 Ekim’deki Meclis açılış konuşmasında yorgun görünüyordu. Öte yandan iptal edilen programlar arasında 5 Ekim’de İspanya’nın Granada şehrinde yapılacak Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesine katılımı da vardı.
Granada Zirvesinin gündeminde, İsveç’in NATO’ya katılımından Kosova-Sırbistan gerilimine dek Türkiye’yi ilgilendiren Avrupa sorunları vardı ve bunların başında da Karabağ konusu geliyordu. (*) Karabağ’daki radikal Ermeni grupların 19 Eylül’deki silahlı ayaklanması Azerbaycan ordusunca 25 saatte bastırılmıştı. Başta Fransa olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri bu operasyon sonrası Karabağ’dan Ermenistan’a yaşanan nüfus göçünü, “etnik temizlik” sayarak tepki gösterdi. AB Komisyonu, Almanya ve Fransa, Granada’da Ermenistan ve Azerbaycan’la toplanmak istedi. Azerbaycan’ın bu toplantıya Türkiye’nin de katılması talebi Fransa ve Almanya tarafından reddedildi.
Erdoğan’ın geziyi iptalinden kısa süre sonra Aliyev de İspanya’ya gitmeyeceğini açıkladı.
Sadece Karabağ da değil
Ankara sadece Karabağ örneğinde Bakü’ye verdiği destekle değil, diplomatik arenada da Batıya karşı birlikte risk alıp yanında durduğunu gösterdi.
AB’nin Azerbaycan’ın yanı sıra Azerbaycan’ın üç büyük komşusu Türkiye, Rusya ve İran olmaksızın sadece Ermenistan’la toplanıp üreteceği formülün bir ciddiyeti olmayacağını şimdiden söylemek mümkün. Aynı durum Türkiye’nin PKK’ya karşı ek önlemler istediği İsveç’in NATO üyeliği konusunda da geçerli, hatta Kosova-Sırbistan konusunda da.
Suriye ve Irak’taki PKK varlığına karşı askeri operasyonların durumu farklı. Özellikle Suriye’de sadece ABD değil, Rusya ve İran unsuru ve Rusya’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ı barıştırma gayretleri de söz konusu.
Ankara askeri ve diplomatik planda Batıya meydan okurken bunu aynı zamanda ekonomik krizden çıkmak için sadece Batıya değil, zengin Arap ülkelerine de dış yatırımlar için başvurduğu bir dönemde yaptığının farkında. Dolayısıyla Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de adeta o “harp konseyi” fotoğrafında İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın yer almaması belki de ekonomik risklerin göze alındığına işaret ediyor.
NOT
(*) Dağlık Karabağ, Sovyetler Birliği dönemindeki Karabağ’a verilen Nagorno-Dağlık ismninin devamıdır. Ayrıca bir “Ovalık Karabağ” ya da “Aşağı Karabağ” bulunmamakta ve Azerbaycan’da da Karabağ adı kullanılmaktadır.