Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sansür yasasını onaylayıp Resmî Gazeteye gönderdiği 17 Ekim gece saatlerinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda küçük çaplı mali af niteliğindeki torba yasa görüşülüyordu. Oylamadan biraz önce CHP, İYİ Parti ve HDP milletvekilleri oturumu terk etmişlerdi. Nedeni CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu’nun yasadaki bir madde hakkında Merkez Bankası (TCMB) yetkilisinden bilgi istemesi
Bir zamanlar, özellikle Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’li yılardan başlayarak, merkez sağa mensup siyasetçiler, “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” sloganını sık sık kullanırlardı. ABD’nin devasa ekonomik gücü ile kendi halkı için yarattığı refaha öykünülür, sağladığı teknolojik gelişme halkımıza ulaşılması gereken bir hedef olarak gösterilirdi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin askeri, ekonomik ve diplomatik gücünün egemen olduğu
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu İngiliz Financial Times gazetesine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmesi halinde kendisini görevden alacağını söyleyince siyaset dünyasında yankılandı. Erdoğan’ın seçimi kazanmasının sonucunu Türkiye’deki hukuk, demokrasi ve ekonomi alanları yerine kendi Belediye başkanlığını odağa vurgulamış İmamoğlu. Bu kendi başına bir tartışma konusu ancak bu yazının konusu o değil. İmamoğlu aynı mülakatta
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, AB ve Avrupa Konseyi işbirliğiyle 13 Haziran’da Bursa’da düzenlenen toplantıda Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruların “kontrol edilemez” bir noktaya geldiğini belirtmiş, 110 bine yaklaşan bireysel başvurunun yarısının “makul sürede yargılanma hakkına ilişkin şikayetlerden” oluştuğu bilgisini vermişti. Arslan, AYM kararlarının tartışmasız uygulanması gerektiğini, uzun tutukluluğun da bir yapısal sorun haline geldiğini
“Karşımızdaki zorbalığın elinde tuttuğu ve çılgınca kullanmaktan çekinmediği gücün yarattığı tehdidin de farkındayım” demiş uzunca mektubunda HDP’nin önceki eş-başkanı Selahattin Demirtaş, beş yıldır tutulduğu Edirne Cezaevinden. Eşi Başak Demirtaş aracılığıyla bir grup gazeteci, yazar, sanatçı ve görüş sahibine gönderdiği mektubunda, “Ülkemizin içinde bulunduğu kaos ve sürüklendiği çöküşten çıkışının biricik yolu farklılıklarımızla birlikte, ortak akılla hareket
Osman Kavala’ya hükümeti değiştirmeye teşebbüs etmek gibi uydurma bir suçlamayla ömür hapis cezası verildi. (*)Ne ömür boyu hapis cezasının ne bütün yargılama sürecinin hukukla bir ilgisi vardır. Yargının siyasete alet edilmesinin vücut bulmuş örneğidir. Tarihe geçecek kadar ağır bir adaletsizlik örneğidir.Bu adaletsizliğin, adı Adalet ve Kalkınma olan bir partinin iktidarı altında işlenmesi yaraya tuz basmaktadır.Dahası,
Yaldızlar başlayınca her taraftan dökülüyor. AK Parti Genel Başkan Vekili Binali Yıldırım 16 Şubat akşamı CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın programında konuşuyor. Haliyle elektrik zammı da gündemde. Siyasetteki yüksek gerilim elektrik zammına odaklanmış durumda. Yıldırım, elektrik zammını “kuralık ve doğal gaz fiyatlarının” artışına bağlıyor. Cevap yeterli bulunup cevabı zaten belli “Erken seçim var mı?” sorusuna geçilmişken
İktidar derken sadece 2002’den bu yana tek başına hükümet kuran AK Parti’yi kast etmiyorum elbette. Anayasa değişikliği için 2017 halkoylamasından itibaren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iktidarını fiilen MHP lideri Devlet Bahçeli’ye borçlu olduğu gibi bir gerçek var. Anayasa Mahkemesinden çıkması gün meselesi olan HDP’nin kapatılması davası da MHP’nin zorlamasıyla gündemde.Bunu söylerken AK Parti yönetimi ve Erdoğan’ın
Güvenilir kaynaklara göre, AK Parti ve MHP’nin Cumhur İttifakının cumhurbaşkanlığı seçiminden önce Anayasa değişikliğine gitme planları fiilen rafa kaldırılıyor. Gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gerekse MHP lideri Devlet Bahçeli’nin gündeminde olan seçim yasası değişikliği ise TBMM’ye getirilmesi geciktikçe sallantıya giriyor.Bunun nedeni, seçim yasası değişikliğinin, eğer bir sonraki seçimde uygulanması isteniyorsa en geç 17 Haziran 2022’ye dek









