Dün Ankara’da bir doktor arkadaşım, Covid tanısı konup ilaç verilerek evine gönderilen, ama evde durumu ağırlaşan bir yakınına yoğun bakım yatağı bulmak için nasıl endişe içinde hastane hastane boş yer araştırdıklarını anlattı. Sonunda neyse ki küçük bir hastanede, tanıdığı bir başhemşirenin de yardımıyla bir yer bulunabilmiş. Telefonda bunları dinlerken, şehrin merkezi yerlerinden birinde sokaktaydım. Duyduklarımla
Covid-19 virüsünün daha fazla yayılmaması için verdiğimiz zorlu mücadelenin 6. ayındayız. Bu salgın, daha doğrusu bu salgınla mücadele kapsamında alınan kararlar sebebiyle, ekonomi başta olmak üzere pek çok sektörde kaçınılmaz olarak ödediğimiz ve ödeyeceğimiz bedelleri, geç kalmış olsak da tartışmaya başladık. Ancak neyi en az tartışıyoruz biliyor musunuz? Diğer hastalıklara ne olduğunu. Sonda söyleyeceğimi de
11 Ağustos günü dünyadaki bütün haber ajansları Putin’in bir basın toplantısını verdiler. Yok, konu Ortadoğu’daki çatışmalar, ya da dünya ticareti üzerine restleşmeler değildi. Karşımızda o alışkın olduğumuz kendine güvenen ve zengin, akıcı bir dille konuşan Putin de yoktu. Yerine oldukça gergin, kelimeleri ve alışkın olmadığı terimleri birbirine bağlamaya çalışan ve sık sık elindeki notlara bakan
İktisatçı değilim, ekonomi gazetecisi de değilim ama ev ödevlerini yapmaya çalışan bir siyaset gazetecisi olarak önümüzdeki bazı gelişmeleri uzmanlarıyla konuşarak ve okuyarak görmeye çalışıyorum.İsteyenlerle ayrıntılara ve rakamlara girmek de mümkün ama görebildiklerimin bir özetini sizinle paylaşmak isterim. Evet, neticede bir iktisatçı çok daha ayrıntılı bir tablo çizip fikir verebilir ancak Türkiye’nin ufkunda görünen belli başlı
ABD’de George Floyd’un beyaz bir polis tarafından gözaltına alınırken öldürülmesi olayını kınıyoruz. Kimilerimiz Türkiye’de ne tür insan hakları ihlalleri olduğuna bakmadan, orayı kınamak kolay olduğu için kınıyor. Kimilerimiz hazır Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’deki “ırkçı ve faşist” tırmanışı kınadığı için, kınamayı görev biliyor. Kimilerimiz ABD’deki polis şiddeti ve ayrımcılığı Türkiye niyetine kınayıp vicdanını rahatlatıyor. Oysa ayrımcılık sadece
Mart başlarıydı. Koronavirüs Covid-19 dünyadaki meşhurların hepsine bulaşmış gibiydi. İngiltere’de Prens Charles, İran’da Meclis Başkanı Ali Laricani, Hollywood’dan Tom Hanks, Türkiye’den nam-ı diğer İmparator, Fatih Terim. Liste uzayıp gidiyordu. Sosyal medyada hemen üzüntülerle birlikte “bu virüs zengin, fakir hepimiz için tehlikeli, hepimize eşit davranıyor” mesajları dolaştı. Öyle miydi gerçekten? Virüsün kimsenin banka hesabını, ya da
Hafta sonu yeniden sokağa çıkma yasağı ilan edilip sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kararıyla kaldırılması yeniden kafaları karıştırsa da Türkiye’nin Covid-19 ile üç aylık mücadelesinde korkulanın başa gelmediği, görece bir başarı sağlandığını söylemek mümkün. Çok kısıtlayıcı tedbirlere gidilmemesine rağmen, yaklaşık bir aylık bir sürede vaka sayısında zirveye ulaşılması, bu görece başarının altına yatan sebepleri araştırma ihtiyacını
Herkes sosyal medya hesaplarından canlı yayında. Bütün kurumlardan arşivlerini dijital platformda erişime açması bekleniyor. Kültür-sanat içeriklerinin bu “sıkıntılı” günlerde “kurtarıcı” olacağı konusunda herkes hemfikir… İyi ama, bu işin hukuk boyutunu biliyor muyuz? Örneğin o eserlerin üreticilerinden, onların telif haklarından, fikri mülkiyet haklarından konuşuyor muyuz? Bu konuyu düşünürken, aklıma karantina günlerinden kısa süre önce hukukçu ve
Şu anda tüm dünyanın gözü ABD’deki gösterilerde ve Covid salgının seyrinde ama Hong Kong aylardır her hafta sonu, benzer görüntülere ev sahipliği yapıyor. Üstelik Çin merkezi idaresi gibi insan haklarını hiç dikkate almayan bir yönetim ve onun polis gücü, yüz tanıma ve fişleme programlarına karşı, cep telefonları, maskeleri, sprey boyaları ve şemsiyeleri haricinde hiçbir ekipmanları
Hayatımızın COVID-19 ile geçen iki ayının sonunda bir değerlendirme yapalım:Türkiye, ilk vaka görüldüğü anda kısmi karantinaya başlayıp zaman içerisinde tedbirlerin artırıldığı karma bir uygulama benimsedi. Mart ortasından itibaren uzaktan eğitime geçilirken işyerleri de mümkün mertebe uzaktan üretime teşvik edildi. Nüfusun yüzde 40’ını oluşturan 65 yaş üstü ve 20 yaş altı nüfus için tam karantina uygulandı.