14 Temmuz 2020 günü TBMM’de görüşmeler yapılıyor. Konu 15 Temmuz programı. AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Muş konuşuyor. Konuşmasında “Sayın Fethullah Gülen” diye hitap edince, oturumu yöneten AK Partili Süreyya Sadi Bilgiç kendisini uyarıyor: “Sehven (yanlışlıkla) Sayın Fethullah Gülen dediniz, düzeltiniz” diyor. O da “Genel Kurul’dan özür diliyorum. Dil sürçmesi. Muhalefet laf atınca insicamınızı (söz
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğünden alınarak Emniyet Genel Müdür yardımcılığına atanan Mustafa Çalışkan, atama üzerine YetkinReport’un sorularını yanıtladı. “Beş yıl önce bu göreve geldim ve İstanbul’u alnımın akıyla, ismime bir kara çalınmadan gelecek arkadaşıma teslim etmeyi Allah bana nasip etti” diyen Çalışkan, emekliliğini isteyebileceği yolundaki spekülasyonlara karşı şunları söyledi:• “Beni beş yıl önce
Bekçi Kanunu TBMM Genel Kurulunda AK Parti ve MHP oylarıyla 11 Haziran’ın ilk saatlerinde kabul edildi. Böylece Türkiye’de 247 bin küsur polis ve 176 bin küsur jandarmaya, şimdilik 22 bin civarında daha silahlı kolluk kuvveti eklendi. Bekçi Kanununun ne getirdiğini şu bağlantıdan okuyabilirsiniz. Polis varken, 1974 yılında kaldırtılmış olan çarşı ve mahalle bekçilerine neden gerek
Son haftalarda muhalif seslerin bastırılması, sosyal medya hamleleri, kadınlara yönelik saldırılar ve gayrimüslimlere yönelik saldırılar paralel bir şekilde artışta. Bu artış, Türkiye’nin demokratik hak ve özgürlükler bakımından örnek aldığı Batı’daki değer kaybı, yeni deyimle “Batısızlık” ile paralel gidiyor. Benzeri bir süreci Avrupa Birliğinin (AB) Türkiye’nin üyelik umutlarını kırdığı 2005-2007 sürecinde de yaşamıştık. O zaman da
Türkiye’deki gayrimüslim toplum temsilcileri 9 ve 10 Mayıs tarihlerinde yayınladıkları bildirilerle muhtemel ırkçı saldırılara karşı endişe içinde olduklarını söyleyerek hükümetten gerekli önlemleri almasını istediler. Türk Yahudi Toplumu, Fener Rum Patrikhanesi ve Türkiye Ermeni Patrikhanesi tarafından yapılan açıklamaların ortak özelliği, geçtiğimiz hafta Gerçek Hayat dergisinde yapılan bir yayın.Gerçek Hayat dergisi geçen hafta “FETÖ’nün 100 Yıllık Hikayesi”
Başlık günümüze dair çok şey çağrıştırıyor. Yargının adalet dağıtmamasından tutun da milyarlarca liralık vergi borçları bir kalemde silinirken asgari ücretten sağlıkta katkı payı alınmasına kadar. Diyanet İşleri Başkanlığının bir yandan halka ucuz sebze için akşam pazarını ve itaatkâr olmayı öğütlerken debdebe ve israfın yaşayan örneği olmasına kadar. Sonra, yasadışı Fethullah Gülen örgütlenmesinin 2003-2013 arasında devletin
Osman Kavala, Gezi Parkı protestoları yoluyla hükümeti devirmeye kalkıştığı suçlamasıyla 840 gün hapis tutulduktan sonra beraat etmesinden bir gün sonra, 19 Şubat’ta, bu defa 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimine katıldığı iddiasıyla yeniden tutuklandı. Hapiste tutulmaya devam etti. Bu durum içeride ve dışarıda davayı yakından izleyen çevrelerin tepkisine neden oldu, yargı bağımsızlığı tartışmalarını alevlendirdi. Oysa
CHP uzun yıllardır devlet yönetiminde değil. Bir CHP’liyi son olarak başbakanlıkta Bülent Ecevit hükümetinin düştüğü 12 Kasım 1979’da gördü Türkiye; nüfusumuzun yarısı daha doğmamıştı o tarihte. Arada CHP’nin önceki lideri Deniz Baykal’ın Başbakan Yardımcılığı var, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in Başbakanlığında 30 Ekim 1995 ila 6 Mart 1996 arasında; beş aylık bir şey işte. Soldan
İlker Başbuğ olayı bir grup AK Parti milletvekilinin 7 Şubat günü suç duyurusunda bulunmasıyla yeni bir boyuta sıçradı. Aslında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 5 Ocak günü AK Parti Meclis Grubundaki konuşmasında bütün milletvekillerinin Başbuğ aleyhine dava açmasını istemişti ama kamuoyuna yansıyan şimdilik yedi isim söz konusu; kimler olduğuna birazdan geleceğiz. Daha önce, yine AK Parti döneminde,
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile 24 Ocak’ta İstanbul’da görüşmesi ardından, Merkel’in Sözcüsü Steffen Seibert, Twitter hesabında şunları söyledi: “Türk hükümetine Suriye’den gelen mülteciler konusunda yardımı sürdürmek istiyoruz. Türkiye’nin yaptıkları kayda değer. Bu konuda teşekkür ederim.” Merkel böylelikle Alman kamuoyuna, Türkiye’nin Almanya ve Avrupa Birliği (AB) genelinde hem Orta Doğu ve Doğu Akdeniz