Daha birkaç gün öncesinde önceki Kültür Bakanlarından Fikri Sağlar’ın türbanlı hakimlere dair görüşlerini hararetle tartışıyorduk. Sağlar’ın söyledikleri neden bu derece önem kazanmıştır? Anlaması zordur. Görüşleri ana muhalefet partisinin resmî görüşüymüşcesine tartışmaya açılsa bile aslında kendisi bugün ne milletvekilidir ne de CHP yönetimindedir. Ama yine de Sağlar’ın türban konusundaki görüşleri ülkede rahatsızlık yaratıyor olabilir mi? Yaratıyorsa
Ankara dış politikada revizyon işaretleri veriyor. Bu yalnızca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 12 Ocak’ta Avrupa Birliği’nin Ankara Büyükelçilerine hitabından değil, ABD’ye verilen mesajlardan da anlaşılıyor. Bunu son olarak Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Türkiye’nin “F-35 programına dönmek istediği” demecinden de çıkarabiliyoruz. Keza Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD’nin yeni başkanı Joe Biden ile aradaki sorunları “yoluna koyma” isteğini
Gazeteci Faruk Bildirici medyadaki yozlaşmanın uzun süredir konuşulan ama hiç açığa çıkarılamayan bir boyutunu daha bir dizi soruşturmayla ortaya çıkardı. Bildirici, “Medya Ombudsmanı” adlı internet sayfasında televizyonlarda konuk edilen bazı doktorların ekrana çıkmak için para ödediklerini yazdı. Bikdiriciye göre bu durum dolandırıcıları da harekete geçirdi; bir doktorun özel bir televizyondaki sağlık programına çıkartmak için kendisinden
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de sinirleniyordur elbette ama soru tam da budur: gazeteci ve siyasetçi saldırıları günlerine mi dönüyoruz?MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 14 Ocak akşamı yayınladığı bir dizi Tweet mesajı ile bazı gazeteci ve televizyoncuları hedef göstermesi üzerine bir siyasetçinin saldırıya uğradığı haberi geldi. Bahçeli, bir akşam önce Mustafa Balbay’dan
Yeni ABD yönetiminde yer alacak kişilerin Türkiye-ABD ilişkileri açısından isim isim tahlili, Türk dış politikasında halihazırdaki en sorunlu alanın ABD ile ilişkiler olması bakımından önemli. O alanda da en önemli sorun S-400 krizi. ABD, Rusya’dan alınan füzeler nedeniyle Türkiye’ye yaptırımlar uyguluyor. Önce Türkiye’nin de üreticilerinden olduğu F-35 programından dışlanması ve şimdiye dek -parası da ödenen-
Son günlerde üst düzey Türk yetkililerin Batı’ya ve Batılı kurumlara dair söylemlerinde geçmişe kıyasla nispi yumuşama görülüyor. Bu yumuşak tonun arka planındaki etkenleri irdelemekte yarar var. Bunlar arasında başta mevcut ekonomik durumdaki kırılganlık geliyor. Bunun yanında 2020 Aralık ayında düzenlenen NATO ve AB’nin üst düzeyli toplantılarında Türkiye’nin aleyhine tablo iyice belirgin hâl alıyor. ABD’de Biden
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 12 Ocak’ta Ankara’daki Avrupa Büyükelçileriyle yaptığı toplantı Türkiye-AB ilişkilerinde gerçekten bir dönüm noktası olacak mı? Yoksa bu toplantıda konuşulanlar, daha öncekiler gibi boşa mı çıkacak? Gerek Ankara’daki gelişmelerin seyri gerekse toplantıya katılan bazı diplomatlarla toplantının ardından -isim kullanmamak koşuluyla- yaptığım görüşmeler, bu defa iki tarafta da ihtiyatlı
Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) Yönetim Kurulu 8 Ocak’ta İstanbul’da ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield’i konuk etti. Toplantının amacı, ABD’de Joe Biden Başkanlığı devralmadan önce ABD ile iş yapan Türk iş dünyasının taleplerini Büyükelçilik Kanalıyla Washington’a iletmekti. Bunların başında ABD’nin Rusya’dan alınan S-400 füzeleri nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını erteletebilmek, Trump’ın ortaya atıp Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dört
Pfizer-BioNTech geliştirmekte olduğu aşının Faz III çalışması ara sonuçlarına göre Covid’i önleme konusunda etkili olduğunu 8 Kasım’da ilan etti. Onu Moderna, Oxford-Astra Zeneca, Sinopharm ve Gamaleya Enstitüsü’nün aşı açıklamaları takip etti. Çin’de saptanan, “tuhaf bir zatürrenin” duyurulmasından yalnızca on bir, pandemi ilanından yalnızca sekiz ay sonra. İnsanlığın bilim ve teknolojide ulaştığı bu düzey, hepimiz için