Doç. Dr. Işık Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü
2023 seçimlerine ve özellikle cumhurbaşkanı adaylarının belirlenmesine giden süreçte duyguların son derece belirleyici olacağı görülüyor. Bunun en çarpıcı örneklerinden birine geçtiğimiz haftalarda şahit olduk. Muhalefetin en güçlü cumhurbaşkanı adaylarından biri olarak görülen CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz ziyaretini takiben seçmenle yaşadığı iletişim uzun zamandır Türkiye siyasetinde görmediğimiz kadar duygu yüklüydü. Seçmen İmamoğlu’nun
Türkiye’de ekonomik anlamda son yirmi yılın kaybedeni kimdir diye sorulsa net olarak orta sınıf diyebiliriz. Türkiye tarihinde zaten hiçbir zaman güçlü olmamış olan orta sınıf, son yılların neoliberal-popülist politikalarıyla büsbütün güç kaybetti. Üst ve alt gelir gruplarının rızasını almaya odaklı bu politikalar maliyetleri rutin olarak orta sınıfa yükledi. Bu meseleyle ilgili olarak ülkemizde nedense en
Fransa’da 24 Nisan’da yapılan ikinci tur seçimleri yüzde 58,8 ile kazanan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron koltuğunu korudu. Fakat bu seçimlerin en ilgi çeken yanı Macron’un yeniden seçim kazanmasından ziyade, aşırı sağ görüşlü Ulusal Cephe partisi lideri Marine Le Pen’in oylarını yüzde 41,2’ye yükseltmesi ve sahip olduğu uç görüşleri ana-akım siyasete entegre etmesi oldu. 2017 seçimlerini Macron’dan
2022 Macaristan seçimlerinin yankıları yalnız Macaristan’da değil, Türkiye’de de sürüyor. Macaristan ve Türkiye ekonomik, kültürel ve tarihsel olarak birbirilerinden oldukça farklı iki ülke olsalar da özellikle son on yılda maruz kaldıkları popülist yönetimler ve demokratik gerileme süreçleri açısından benzetiliyor ve yeniden demokratikleşme girişimleri açısından kıyaslanıyorlar. Bu sebepten, 2019 seçimlerinde Türkiye muhalefetinin elde ettiği seçim başarısı
3 Nisan 2022 günü sandığa gitmeden önce Macaristan muhalefet ittifakı (United for Hungary) başbakan adayı Marki-Zay’in son sözleri, Başbakan Orban’ın Macaristan için bir utanç kaynağı olduğuydu. Orban ise yeniden seçilmek niyetiyle sandığa giderken, “bu savaş ve barış arasında bir seçim olacak” diyordu. Sandık günü, kararsız oyların önemli bir kısmının Orban’ın Fidesz partisine döndüğü görüldü ve
İtiraf edeyim, Bergen adını bu filmin tanıtımlarından önce duymamıştım. 1980’lerin sonunda yaşamını yitirmiş olması bunun sebeplerinden biri olmalı. Filmi izledikten sonra ise bu kısa ömürlü kadının, yapımcılar tarafından kadın mücadelesine adanan bu filme neden konu seçildiğini gördüm. Kadın cinayetleri politiktir Bergen filminin doğrudan ve çok güçlü iletilen bir siyasi mesajı var, o da şu: Kadın
Rusya devlet başkanı Vladimir Putin Ukrayna’ya savaş açmak suretiyle, bir süredir savurmakta olduğu kabadayıca tehditlerin boş olmadığını gösterdi. Böylelikle, son yirmi yılın dünya siyasetine damga vuran ve eril siyasetin bir türü olan “kabadayı” ya da “delikanlı” siyaset (strongman politics) alanında çok ağır maliyetli bir performans sergiledi. Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasının elbette birden çok sebebi ve
Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir programda bana yöneltilen sorulardan biri şuydu ve bence oldukça da mühimdi: 2023 seçimlerinin sonucunu belirleyecek ve belki de Türkiye’deki kutuplaşmış siyasi tabloyu değiştirecek olan kilit seçmen kim?2023 seçimlerinin belirleyicisi, geçmişte iktidar partisine oy vermiş ama bir süredir iktidar bloğundan ayrışmakta olan seçmenin nihai kararı olacak.Çeşitli sebeplerle ama başta ekonomik memnuniyetsizliklerden ötürü,
İçinden geçtiğimiz yoğun ekonomik kriz etkilerini her gün daha ağır biçimde hissettiriyor. Hayat kontrolsüzce pahalanıyor, birikimler gün gün erirken ani şoklarla da el değiştiriyor, barınma ihtiyacı dev bir sorun haline geliyor. Sıradan vatandaş için gelecek karanlıklaşıyor. Seçimlere yaklaştığımız şu dönemde bu durumun siyasete etki etmemesi düşünülemez. Siyaset literatürü, bir iktidarın yeniden seçilmesinde en büyük etkenin