Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Tayyip Erdoğan’ın 9 Ocak’ta yeni Fırtına obüslerinin teslim töreninde yaptığı konuşmanın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef aldığı bölümünde generaller tarafından alkışlanmasına yeni bir tartışma başlattı. Erdoğan BMC ve Katar hisseleriyle gündeme gelen tank-palet fabrikasında Kılıçdaroğlu’nu “Sıradan işletme devir işlemini çarpıtarak sermaye düşmanlığı” yaparken “Amerika’dan İngiltere’ye, oradan Almanya’ya kapı kapı” dolaşıp
Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisi komisyonu üyeleri sahnede konuşmalarını yaparken ben de bir yandan bulunduğum yerden liderleri izliyorum. İYİ Parti lideri Meral Akşener salona biraz gergin girdi. Ancak biraz sonra hemen solunda oturan Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu ile küçük sohbetlerle açıldı. Salona alışıldık üzere diğer liderlerin önünde değil arkalarında giren CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu
Fotoğrafa iyi bakın lütfen. Bu fotoğraf, seçimler yaklaştıkça AK Parti’nin siyasi fırsatçılık (oportünizm) ve çifte standardın zirvelerini zorladığının işaretlerinden yalnızca biridir. Şöyle düşünün lütfen. CHP ya da ola ki İYİ Parti’nin grup başkan vekilleri bir yasa, ya da anayasa değişikliği için HDP grup başkan vekillerini TBMM’deki odalarında ziyaret etse AK Parti ve MHP ile hükümet
Aslında bir adalet skandalı ile daha karşı karşıyayız. Mayıs-Temmuz 2013’teki Gezi Protestoları aleyhine açılan ilk davada sanıklar beraat etmişti. Bu dava 2019’da Anayasa Mahkemesinin Osman Kavala’ya tahliye kararı vermesi ardından yeniden açıldı. Dava yeniden açılırken İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ardından geniş yetkilerle soruşturmaları yürüten İrfan Fidan olmuştu. Fidan 2020 Kasım ayında
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sansür yasasını onaylayıp Resmî Gazeteye gönderdiği 17 Ekim gece saatlerinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda küçük çaplı mali af niteliğindeki torba yasa görüşülüyordu. Oylamadan biraz önce CHP, İYİ Parti ve HDP milletvekilleri oturumu terk etmişlerdi. Nedeni CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu’nun yasadaki bir madde hakkında Merkez Bankası (TCMB) yetkilisinden bilgi istemesi
Bir zamanlar, özellikle Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’li yılardan başlayarak, merkez sağa mensup siyasetçiler, “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” sloganını sık sık kullanırlardı. ABD’nin devasa ekonomik gücü ile kendi halkı için yarattığı refaha öykünülür, sağladığı teknolojik gelişme halkımıza ulaşılması gereken bir hedef olarak gösterilirdi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin askeri, ekonomik ve diplomatik gücünün egemen olduğu
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu İngiliz Financial Times gazetesine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmesi halinde kendisini görevden alacağını söyleyince siyaset dünyasında yankılandı. Erdoğan’ın seçimi kazanmasının sonucunu Türkiye’deki hukuk, demokrasi ve ekonomi alanları yerine kendi Belediye başkanlığını odağa vurgulamış İmamoğlu. Bu kendi başına bir tartışma konusu ancak bu yazının konusu o değil. İmamoğlu aynı mülakatta
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, AB ve Avrupa Konseyi işbirliğiyle 13 Haziran’da Bursa’da düzenlenen toplantıda Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruların “kontrol edilemez” bir noktaya geldiğini belirtmiş, 110 bine yaklaşan bireysel başvurunun yarısının “makul sürede yargılanma hakkına ilişkin şikayetlerden” oluştuğu bilgisini vermişti. Arslan, AYM kararlarının tartışmasız uygulanması gerektiğini, uzun tutukluluğun da bir yapısal sorun haline geldiğini
“Karşımızdaki zorbalığın elinde tuttuğu ve çılgınca kullanmaktan çekinmediği gücün yarattığı tehdidin de farkındayım” demiş uzunca mektubunda HDP’nin önceki eş-başkanı Selahattin Demirtaş, beş yıldır tutulduğu Edirne Cezaevinden. Eşi Başak Demirtaş aracılığıyla bir grup gazeteci, yazar, sanatçı ve görüş sahibine gönderdiği mektubunda, “Ülkemizin içinde bulunduğu kaos ve sürüklendiği çöküşten çıkışının biricik yolu farklılıklarımızla birlikte, ortak akılla hareket
Osman Kavala’ya hükümeti değiştirmeye teşebbüs etmek gibi uydurma bir suçlamayla ömür hapis cezası verildi. (*)Ne ömür boyu hapis cezasının ne bütün yargılama sürecinin hukukla bir ilgisi vardır. Yargının siyasete alet edilmesinin vücut bulmuş örneğidir. Tarihe geçecek kadar ağır bir adaletsizlik örneğidir.Bu adaletsizliğin, adı Adalet ve Kalkınma olan bir partinin iktidarı altında işlenmesi yaraya tuz basmaktadır.Dahası,