Karl Marx ve Friedrich Engels’in Komünist Manifestosundaki “Dünyanın bütün işçileri, birleşin!” sloganını anımsatıyor. Zaten CHP lideri Özgür Özel de tam olarak öyle demiyor. Ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “asıl turplar yolda” diyedursun, 13 Nisan’da Samsun’dan başlattığı Anadolu mitinglerinin ilkinde söyledikleri o kapıya çıkıyor: Türkiye’nin bütün demokratları, birleşin! Özel bir süredir seçmenleri “Baba ocağı” dediği CHP’ye dönmeye
Laf sahibinden ürer diye bir söz vardır. Bakanlarından medyasına dek AK Parti 3 Nisan sabahından itibaren dört koldan AK Parti 2 Nisan alışveriş boykotunun nasıl tutmadığını anlatma çabasında. Boykot tutmadıysa sayın bakanlar, işi gücü bırakıp neden tutmadığı propagandasını sürdürmenin ne gibi bir hedefi var. Boykot tutmadıysa, bunu sürekli tekrarlayıp iman tazeleyerek, ya da boykot çağrılarını
Ana muhalefet CHP Genel Başkanı Özgür Özel 24 Mart’ta Saraçhane mitinglerini yayınlamayan bazı medya kuruluşlarına ve bağlı markalara karşı boykot çağrısını 29 Mart’ta Maltepe mitinginde genişletti. “Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’nu, Özgürlük Mitingi meydanını görmeyenlere yüzümüzü dönüyoruz. Boykot listesinden çıkana kadar […] bize ihanet eden [yayın kuruluşlarına] […] reklam verenlerin ürünlerini almıyoruz” diyen Özel’in çağrısı sosyal
İki yüz yıla hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü çabamızda gün itibarıyla geldiğimiz yeri anlatacak en ciddiyetsiz, en traji-komik örnek belki de alışveriş boykotunun da soruşturma konusu yapılması oldu. Nobel ödüllü romancımız Orhan Pamuk 27 Mart’ta birkaç Avrupa gazetesiyle birlikte T24’te yayınlanan yazısında “Sınırlı demokrasi de halkın en çok sevdiği ve gelecek seçimde en çok oyu
18 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptaliyle başlayan siyasi kriz ciddi bir kırılma yarattı. Bu süreci başta demokratik gerileme, yargının siyasallaşması ve toplumsal hareketler olmak üzere pek çok başlık altında hiç şüphe yok ki uzun süre inceleyeceğiz, tartışacağız ve anlamaya çalışacağız. Bunu hakkınca yapabilmek için belki henüz erken, çünkü sarsıntı çok taze
Dışişleri Bakanlığı 26 Mart’ta Boston’da İsrail’i protesto ettiği için 25 Mart’ta gözaltına alınan, Tufts Üniversitesi doktora öğrencisi Rümeysa Öztürk’ün haklarının peşine düşüldüğünü bildiren bir açıklama yayınladı. Çok güzel olması gereken budur, çünkü protesto hakkı korunmalıdır. İçişleri Bakanlığı ise 25 Mart günü, İmamoğlu’nun gözaltına alındığı 19 Mart’tan beri yapılan protesto gösterilerinde 1418 kişinin gözaltına alındığını açıkladı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının 19 Mart operasyonu ile topluca gözaltına alınmaları sadece siyasi değil, aynı zamanda hukuki bir güç gösterisi olarak okunmalı. Güç politikaları söz konusu olunca, güçlünün hukuku devreye giriyor, güçlü de kendi hukukunun gücünü sergilemek istiyor. Tarih boyunca böyle olmuş, şimdi de böyle. Dolayısıyla örneğin İmamoğlu’nun üzerine gidildiği
Türkiye’de siyasi ve ekonomik gündem o kadar hızlı değişiyor ki, bu yazıya başladığımda henüz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşları gözaltına alınmamış, borsa ve döviz dalgalanmaları yaşanmamış, siyasi gerilim biraz daha tırmanmamıştı. Sadece kendi başına önemli bir hadise olan diploma iptali, İstanbul Üniversitesinin İmamoğlu’nun diplomasını iptali etmesi konuşuluyordu. Ancak her yeni gün,
Mansur Yavaş “daha seçime 2-3 yıl var” diye düşük vitesle ilerlemeyi sürdürüyor ama Ekrem İmamoğlu Diyarbakır’da sanki yarın seçim olacakmış gibi konuştu, Kürt sorunuyla vites yükseltti. İmamoğlu 16 Mart’ta Diyarbakır’da yaptığı salon konuşmasında “Kürtler var dediği müddetçe Kürt sorunu vardır” diyen İmamoğlu; “Terörle hiçbir sorun çözülmez (…) Şehit ve gazi yakınları başta olmak üzere, tüm
Ekrem İmamoğlu CHP’nin Cumhurbaşkanlığı adaylığı için başvurusunu yaptı. Mansur Yavaş’ın katılmayacağı bu seçim zaten baştan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan karşısında adaylığını ilan ederek İmamoğlu’nun her gün bir yenisi açılan soruşturma ve davalara karşı koruma sağlamayı da amaçlıyor. Oysa son gelişmeler bu adaylığın AK Parti iktidarı ve yargı açısından pek bir caydırıcılığı olmayacağını gösteriyor. Dünyada ve Türkiye’de