Tam beş sene önce bugün, 15 Temmuz 2016’da Türkiye siyasetinin en tuhaf, bir o kadar da trajik olaylarından biri yaşandı. Bir darbe girişimi asker ve sivil kalabalıkların karşı karşıya gelmesi ve çatışmasıyla sonuçlandı. Türkiye’nin azımsanmayacak bir darbe ve darbe girişimleri tarihi olsa da bu tür örneklere pek rastlanmaz, asker ile sıradan vatandaş çatışmaya girmez. Neticede
Bir aydır ülke gündemi yeniden yolsuzluk iddialarıyla çalkalanıyor. Çete lideri Sedat Peker’in sosyal medya yoluyla gerçekleştirdiği suç itiraflarıyla başlayan bu süreç 17 Aralık 2013’ten sonra en ses getiren yolsuzluk skandalı oldu. İtiraf videolarını milyonlar izliyor ve siyaset analistleri gün gün bu skandalın seçmen davranışına etkisini tahmin etmeye çalışıyor. Türkiye’de seçmenin yolsuzluk iddialarına tepkilerini inceleyen analistleri
Seçmen tercihlerinde değişim olmalı beklentisi Türkiye siyasetin takip eden herkesin paylaştığı bir beklenti haline dönüştü. Pandemi ile mücadelede karşılaşılan güçlükler ve kısmen de olsa bunun sonucu olan ekonomik sıkıntılar, iktidar ittifakının oy kaybedip alternatif partilerin yükseliyor olmaları gerektiğini düşündürüyor. Yolsuzluk iddiaları, halktan kopukluk göstergesi olan siyasi söylem ve mafya bağlantıları hakkındaki iddialar gibi, kötü ekonomi
Türkiye’nin makroekonomik kırılganlıkları sorun olacağını 2018 seçimlerinden önce hissettirmeye başlamıştı. Ancak o günlerde bunun hane halkına bir yansıması söz konusu değildi. Ağustos 2018’deki Rahip Brunson krizinden sonra başlayan problemler hane halkın çok geçmeden enflasyon ve işsizlik olarak yansıdı. Üzerine salgın ve salgının ekonomik etkileri eklenince vatandaş çok uzun bir süredir ciddi ekonomik problemlerle baş başa
Popülist iktidar partilerini seçimlerde yenmek kolay değildir. Özellikle de demokratik gerilemeler başlamışsa, ki popülist partiler yeterince uzun süre iktidarda kaldığında bu tür gerilemeler sıklıkla görülür. Çünkü, bu süre zarfında siyasi sistemi lehlerine dizayn etmişlerdir ve seçimlerle yerlerini kaybetmeleri çok zor hale gelmiştir. Öte yandan, liberal demokrasiden yana muhalif gruplar için seçimlerden başka meşru yol yoktur
Pandemi döneminde sadece fiyatlar değil, umutsuzluk ve mutsuzluk da yükseldi. Türk lirasının değeriyle birlikte iktidara duyulan güven ve desteğin de düştüğü ileri sürüldü ki bunları yansıtan çeşitli çalışmalar var. Ancak Metropoll araştırma şirketinin hazırladığı ve geçen ay yayınlanan “Türkiye’nin Nabzı – Nisan 2021” raporu, bu etkilerin kökenlerine, vatandaşların ekonomik sorunları nasıl algıladığına ve buna bağlı
Dünya son birkaç aydır nefesini tutmuş 3 Kasım 2020 Salı günü Amerika’da yapılacak Başkanlık seçiminin sonucunu bekliyordu. Seçimlere birkaç gün kala Başkan Donald Trump amiyane tabirle çamura yatmaya başlamıştı. “Seçimlere büyük ölçüde hile karıştırıldığını” ileri sürüyordu. Üstelik bununla ilgili bir kanıt ortaya koyamıyor ama gözünü yumuyor ağzını açıyordu. 4 Kasım sabaha karşı eyaletlerin bir kısmı
Bir yol bulup Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı FETÖ’ye ya da PKK’ya destekçidir diye ya da Soros’çudur, ne bileyim ulusalcıdır diye hapse atmak mümkün olsaydı belki işler daha kolay olurdu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın seçim rüşveti olduğu apaçık desteklerle 11 Ekim cumhurbaşkanlığı seçiminde arkasında durduğu Başbakan Ersin Tatar belki daha iyi sonuç alırdı. Belki
ABD’nin eski Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın “muhalefete yardım ederiz” sözlerine karşı siyasilerin tamamı “Asla, etki edemezsiniz!” diyerek tepki verdiyse de gerçek hiç de öyle değil. Elbette yabancılardan para kabul etmeyeceklerdir fakat siyasi partiler ve siyaset, kayıt dışı finansmana bağımlı, para ile etkilemeye ve müdahale tehlikesine açıktır.Anayasanın 68(8) maddesi, siyasi partilerin mali gücünü “devletin, yeterli düzeyde