Gazeteci-Yazar
2024’te iç ve dış politikada yılın olayı ve yılın kişisini belirlerken zor olan ölçütü belirlemek, gerisi kendiliğinden geliyor. Benim ölçütüm politikadaki genel gidişe etkisi oldu. Yani o ismin 2024 içindeki siyasi gelişmelerin akışını nasıl değiştirdiği ve hangi olayın siyasetin genel akışını farklı sonuçlara yol açacak şekilde değiştirdiği. Böyle olunca 2024’te iç politikada yılın kişisinin MHP
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de DEM Partiyle tokalaşmasıyla başlayan, 28 Aralık’ta DEM ağır toplarından Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in İmralı’da PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan’ı ziyaretiyle ikinci aşamayı geride bırakan yeni diyalog sürecinin sonuç verme ihtimali bu defa öncekilerden yüksek olabilir. İç, dış ve ekonomik nedenleri var; hemen sıralayalım. En önemlisi Meclis Bu
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim TBMM açılışında DEM Partililerin elini sıkarak başlattığı Öcalan Açılımının ilk somut sonucu 28 Aralık’ta alındı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın onayıyla verdiği izin sonucu DEM Parti’nin iki ağır topu, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, İmralı Adası Cezaevinde PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan’ın ziyaretine gidip -bildirildiğine göre
Suriye’de Beşar Esad idaresindeki Baas rejiminin devrilmesi ardından Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların dönüşü ilk günlerde tahmin edilen düzeyde olmadı. Yine de iki haftada dönenlerin sayısı 25 bin kadar. On üç yıldır süren iç savaşta çoğu sığınmacının evleri dahil konutların tahrip olmadı, şehir ve köylerde elektrik, su, sağlık gibi temel ihtiyaçların eksikliği ve iktidarı alan HTŞ’nin kurmakta
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 25 Aralık’ta AK Parti grubunda “Suriye fatihi” sloganları eşliğinde Kuran’ın Fetih Suresinin ilk ayetlerini Arapça okumaya başladığında, not defterime “Suriye’ye giriyoruz” diye not düşmüşüm. Ama Suriye’de ki PKK/YPG’ye operasyona girmek başka, fetih bambaşka. Elbette Türkiye’nin Suriye’yi fethedeceği yok, Erdoğan dün de tekrarladı zaten “toprağında gözümüz yok” diye. Ama mesele, hazır ABD’nin müstakbel
“Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” diye başlayan bir cümleye hazır olun bu günlerde. Örneğin, Türk-İş ve diğer sendikalara emekten gelen gücünü kullanarak genel grev öneren CHP, ola ki seçmenden gelen gücünü kullanıp asgari ücretin alelacele, beklentilerin altında 22,104 lira olarak duyurulmasını protesto mitingleri filan düzenlemeye kalkarsa. Bu ifadeyle başlayan ve
Baştan söyleyeyim: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ona bu Cuma namazını Emevî Camiinde kıldırma yarışındaki meslektaşlarımızı hayal kırıklığına uğratacak belki ama bu Cuma, yani 27 Aralık’ta Şam’a gitmiyor. YetkinReport’un Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından edindiği bilgiye göre, 27 Aralık Cuma günü Balıkesir’de olması öngörülüyor. Diyeceksiniz ki, şaşırtmaca olabilir, Cumhurbaşkanı bakarsınız Şam’dan çıkar, ama o ayrı; programında Şam değil Balıkesir var.
Geçen hafta sonu gazeteci Nevşin Mengü aleyhine bir mülakatı nedeniyle soruşturma açıldı; gözaltına alındı, adli kontrol ve yurtdışına çıkma yasağıyla bırakıldı. Bu hafta sonu gazeteci Özlem Gürses’e canlı yayında, dil sürçmesi olduğu bir ifadesi nedeniyle soruşturma açıldı; gözaltı, kelepçe, ev hapsi, yurtdışı yasağı. Üstüne T-24’e soruşturma haberi geldi. Bu endişe verici gelişmelerin bir ortak paydasının
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak Trump’ın “Suriye’de ne işimiz var?” demesine karşı ABD Savunma Bakanlığı Pentagon Sözcüsü Pat Ryder Suriye’deki Amerikan asker sayısının bilinen 900’ün iki katından fazla olduğunu, 2000’e ulaştığını açıkladı. Görevlerinin başındaydılar ve çekilme planları yoktu. Bu açıklama, SDG’nin başındaki Mazlum “Kobani” Abdi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Türkiye, Türkiye’den büyüktür” dedirten Suriye gündeminde kaynayıp gitmemesi gereken iki endişe kaynağından söz edeceğim. Birincisi, Abdi Ipekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın Akit TV’ye çıkartılarak cinayetini haklı göstermeye çalışması, terörizmi övmesi ve gazeteci Sedat Ergin’i açıkça hedef göstermesi karşısında ne yargı ne de RTÜK’ün harekete geçmiş olmasıdır. Kendini Mesih ilan ederek deli numarasıyla ağzına