Aslında konuşacak çok daha önemli konularımız var. Koronavirüs salgını sonrası gerçek boyutlarını görebileceğimiz ekonomik küçülme, işsizlik, hayat pahalılığı gibi. Ama son günlerde bir Cumhur İttifakı – Millet İttifakı tartışması aldı yürüdü ki bu da siyasetin geleceği bakımından önemli. O nedenle kolaycı yaklaşımlardan uzak durup dikkatlice tahlil etmekte yarar var.Bu konudaki en son gelişme, Millet İttifakının
Covid-19 ve bu virüs ile mücadele ederken yaşadığımız karantina ve buna bağlı tedbirler hafifletilmeye başlandı. Kısıtlamalar sonrası bizleri bekleyen dünyada alışmamız gereken pek çok yenilik olacak. Ben burada yabancı sermayenin tekrar Türkiye’ye gelmeye başlaması konusuna değinmek istiyorum. Yaklaşan ekonomik krize hazırlanmak amacıyla alınan bazı ekonomik politika kararlarının yabancı sermayenin Türkiye’ye dönüşünü geciktirebileceğini düşünüyorum.Nisan başından beri
Almanya Federal Anayasa Mahkemesinin 5 Mayıs’ta aldığı bir karar, sadece Almanya değil Avrupa çağında Avrupa Birliği (AB) ile mali egemenlik tartışması başlattı. Mahkeme, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) Covid-19 salgını nedeniyle durumu daha da kötüleşen AB ülkelerinin ekonomilerine destek olmak üzere uyguladığı tahvil alım programının Almanya Anayasasına uygun olmadığına hükmetti. Böylelikle Anayasa Mahkemesi, hükümetten bağımsız karar
Covid-19 salgını başladığından bu yana, evde kalamayıp iş yükünün altında ezilenlerle, işini yapamayıp geçim sıkıntısına düşenlerle, işini yaparken kendi sağlığını tehlikeye atanlarla yaptığı röportajlarla her gün bir insanın/kesimin sesini duyuruyor Pınar Öğünç. Gazete Duvar sitesinde yayımlanan bu örnek gazetecilik çalışması kapsamında bugün sesi duyurulan kişi bir çağrı merkezi çalışanı. Bankaların tahsil edilemeyen kredi kartı alacaklarının
Henüz tamamı kamuoyuna ilan edilmese de, olağanüstü gelişmeler olmazsa Haziran’da koronavirüs önlemlerindeki normalleşme takvimi az çok belli oldu. Resmî kaynaklara göre, değişik alanlarda hangi normalleşme adımlarının Haziran’da (ve Mayıs’ın son günlerinde) atılacağı konusunda belli başlı örnekler şunlar:Bilindiği gibi Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 28 Mayıs’tan önce koronavirüs Covid-19 salgınının yayılma tehlikesini hâlâ yüksek olacağını söylemişti. Bu
Sıkça duyuyoruz; ‘yerli ve milli’. İlkokuldayken hatırlıyorum, yerli malları haftası olurdu. Hatta tekerlemesi de vardı: “yerli malı kullanmalı, odur yurdumun malı.” Günümüzde de hem ‘yerli malı haftası’ hem de sorunları yerelde çözme refleksi devam ediyor.Türkiye, özellikle 1980’lerden bu yana, giderek uluslararası piyasaların parçası oldu. Hatta yerli ve milliyi savunanlar dahi, bazı ‘marka ürünleri’ yaşamlarının demirbaşı
Kriz dönemlerinde gelişmekte olan ülke para birimleri hızla değer kaybediyor. Çünkü kriz ortamında global risk iştahı azalıyor ve gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı oluyor. Makroekonomik kırılganlıkları daha yüksek olan ülkeler bu çalkantılardan daha olumsuz etkileniyor.Türkiye özelinde, COVID-19 krizine yakalandığımız sırada halen yüksek enflasyon problemini halledememiş olmamız bugün yaşadığımız sıkıntıları artırıyor. Krizin yarattığı ekonomik daralmadan çıkmak
Türkiye’deki gayrimüslim toplum temsilcileri 9 ve 10 Mayıs tarihlerinde yayınladıkları bildirilerle muhtemel ırkçı saldırılara karşı endişe içinde olduklarını söyleyerek hükümetten gerekli önlemleri almasını istediler. Türk Yahudi Toplumu, Fener Rum Patrikhanesi ve Türkiye Ermeni Patrikhanesi tarafından yapılan açıklamaların ortak özelliği, geçtiğimiz hafta Gerçek Hayat dergisinde yapılan bir yayın.Gerçek Hayat dergisi geçen hafta “FETÖ’nün 100 Yıllık Hikayesi”
Selamlar herkese. Bir süredir görüşemedik ama bu süre içinde yeni birşeyler yazmak için çok uğraştım bilin lütfen. Ancak açık bir yer yok, zaten evde kalmak için çaba sarfediyoruz hep beraber. Fırında servise hazır, 3 tane restoranım var, ancak şu an yazmak yerine restoranlar açılınca yayınlayacağım. Şimdi son günlerdeki gözlemlerimi sizlere aktarmak istiyorum. Mayasız günler Eğer
Bugüne kadar sağda siyaset yapan hiçbir parti genel başkanına “Tarikata üye misiniz?” diye sorulmadı. Hiçbir siyasi parti genel başkanı da herhangi bir tarikata, ya da cemaate mensup olduğunu, ya da olmadığını açıkça söylemedi. Süleyman Demirel Nurcularla, Turgut Özal ise Nakşibendilerle ahbaplıklarını inkâr etmediler ama organik ilişkileri olmadığını da açıklamadılar. Muhtemelen bunun oy tabanlarını etkileyeceğini düşündüler.









