Angela Merkel, Almanya başbakanlık görevini 2021’de bıraktıktan üç yıl sonra “Der Spiegel” dergisine çarpıcı bir demeç verdi. Spiegel dergisinin Olaf Scholz başkanlığındaki koalisyonun bozulması konusunda ne düşündüğünü sorması üzerine, “Doğaçlama düşüncem: işte erkekler oldu” diye bir karşılık verdi. Merkel’e göre, erkekler işleri kişiselleştiriyordu ve politikada engel olunması gereken bir şeydi. Görünürde Angela Merkel’in “Spiegel” dergisiyle
Neresinden bakarsanız bakın, Türkiye-AB ilişkilerinin mevcut durumu, moral bozucu bir tablo sunuyor. Bırakın AB müktesebatının gereği olan tam üyelik müzakerelerini (ki bu konuda yaprak kımıldamıyor) Brüksel ile tüm ilişkiler adeta durma noktasına gelmiş durumda. Beş yıl önceki statükoya dönmek bile başarı sayılacak neredeyse. Gümrük Birliği modernizasyonu, serbest vize rejimi, finans kanallarının açılması, dış politika ve
Avrupa Birliği, bilindiği gibi, önce Ortak Pazar adıyla altı devletle kurulduğu 1957’den bu yana, halihazırdaki birçok sorununa rağmen son 70 yılda büyük bir ilerleme gösterdi. Hem derinleşme, hem de genişleme şeklinde gerçekleşen bu ilerleme, bir aşamanın diğerini hazırlamasını öngören ve adım adım ilerleyen “incrimental” bir yöntemle gerçekleşti. Bugün Avrupa kıtasının büyük bölümünü kapsayan demokrasi, özgürlük,
Avrupa Parlamentosu (AP) koltukları için 6-9 Haziran’da yapılan seçimlerde “aşırı sağ” diye yanlış tanımlanan Avrupa ulusalcı sağının güç kazanacağı tahmin ediliyordu ama bu kadarı değil. Seçim sonuçlarının sarsıcı etkisi 9 Haziran gecesi ilk sonuçların alınmasıyla kendini gösterdi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Parlamentoyu feshederek ülkeyi acilen (30 Haziran’da) seçime götürme kararı aldı. Avrupa Birliğinin (AB)
Almanya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Franck- Walter Steinmeier’in üç günlük Türkiye ziyareti zamanlı ve yararlı oldu. Türkiye ile Almanya arasındaki diplomatik ilişkilerin başlamasının yüzüncü yılı vesilesiyle gerçekleşen bu ziyaretin sembolik boyutu doğal olarak öne çıktı. 31 Mart yerel seçim sonuçlarının beraberinde getirdiği ülkemizdeki siyasi dönüşüm ortamının ve doğurduğu “daha iyi bir gelecek, daha iyi bir yönetim”
Almanya Cumhurbaşkanı Franz-Walter Steinmeier 22-24 Nisan tarihleri arasında Türkiye’ye gelmesi gerek resmî gezi programının niteliği gerekse gezinin denk düştüğü konjonktür bakımından özel bir önem taşıyor. Yirmili yaşlarından beri beyaz saçlı koyu bir FC Schalke 04 taraftarı ve bir Rolling Stones hayranı olmasıyla ünlü bir isim Steinmeier. Politik yaşamına Alman sosyal demokrat partisi SPD’de başlamıştı. Eski
Avrupa Birliği’nin 17 Nisan’daki özel Konsey oturumunda uzun bir süreden sonra Türkiye ile ilişkiler ele alındı. Gerçekten ele alındı mı onu saptamak zor. Zira Zirve sonrasındaki açıklamayı okuyunca Türkiye’nin ciddiyetten uzak yüzeysel bir şekilde değerlendirildiğini anlıyorum. Geçtiğimiz yaz AB liderleri, dış politikadan sorumlu Yüksek Temsilci Josep Borrell’den Türkiye ile ilişkilerin nasıl düzeltilebileceğine ilişkin bir rapor
Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi 17 Nisan’da aldığı kararla Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesini Kıbrıs sorununun BM parametrelerinde çözümüne bağladı. AB’ye sert tepki gösteren Dışişleri Bakanlığı, ilişkilerin Kıbrıs meselesine indirgenmesini “stratejik vizyon eksikliği” olarak değerlendirerek AB ile diyaloğun mütekabiliyet çerçevesinde ele alınacağını belirtti. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, “AB ile diyaloğumuzu, mütekabiliyet çerçevesinde, AB’nin önümüzdeki
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz 29 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı yeniden seçilmesi nedeniyle açtığı tebrik telefonunda aynı zamanda davet de ederken aklında “zor ortak” olarak gördüğü Türkiye’yi beş yıl daha yönetecek liderle arayı daha da bozmamak, hatta belki geliştirmek vardı. Doğrusu Türkiye’deki hava da buydu. Almanya ve Avrupa Birliği ile ilişkileri geliştirmek için yeni bir can
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılının anlamı büyük. Demokrasi ve dış politika bağlamında öne çıkan boyutlardan biri Türkiye’nin uluslararası konumu. Bugüne değin stratejik bir hedef olarak görüldüğü ifade olunan Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik yolunda nasıl bir vizyon ortaya konulacağı bu açıdan önem taşıyacak. Mevcut siyasi söylemler arasında dikkati çeken iki yaklaşım üzerinde durulmasında yarar var: Bunlardan birincisi, Türkiyesiz