Kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesinden çıkılacağı söylentileri dün (19 Mart) akşama doğru yoğunlaşmıştı. Gece yarısına kadar çalıştı gazeteciler. Kapılar duvardı, kötü bir şeyler döndüğü belliydi. Haber 20 Mart sabaha karşı yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle doğrulandı. Ama Merkez bankası Başkanlığına daha dört ay önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından atanan Naci Ağbal’ın Yeni Şafak gazetesinin manşet operasyonuyla görevden
Meclis’te HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin 17 Mart’ta düşürülmesinin hemen ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı HDP’nin kapatılması için dava açtı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, Anayasa Mahkemesine gönderdiği iddianamede HDP’nin “devletin milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı, ortadan kaldırmayı amaçladığını” öne sürdü. İnsan hakları konularını gündeme getiren Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi ve HDP’ye kapatma davası açılması, Cumhurbaşkanı Tayyip
Önce size Ankara’da hükümet çevrelerinde şu günlerde hâkim anlayışı bir cümlede özetleyeyim: “İşleri toparlamak için reform yapmaya mecburuz ama ipleri elimizden kaçırmayacak kadar yapalım.” İyi polis, kötü polis benzetmesine gelmeden bu özeti vermemin bir gerekçesi var.Bu açıdan baktığınızda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun reformlar Avrupa Birliği ile “pozitif atmosfere katkı sağlayacaktır” cümlesini kurması da uygulamayla çelişkili
Gerek Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Tayyip Erdoğan gerek MHP lideri Devlet Bahçeli her fırsatta Cumhur İttifakının dimdik ayakta olduğunu vurguluyor. Cumhur İttifakının 2023 seçimlerini de kazanacağı inancını tekrarlıyorlar.Oysa 2020’nin son aylarından itibaren tanık olduğumuz bir dizi gelişmeye Ankara’nın kapalı kapılarını biraz aralayarak baktığımızda Cumhur İttifakı içinde işlerin örneğin 2018 seçimleri, ya da 2019 seçimlerindeki
Resmi rakamlara göre 16 Aralık itibarıyla Türkiye’de kovit salgınından ölenlerin sayısı 17 bini geçti. Yani 17 Ağustos 1999 büyük Marmara depreminde ölenlerin sayısına ulaştı. Bu gidişle geçecek. Bu de resmi rakamlar ve artık kimsenin inanacak takati kalmadı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yeterli aşı alınamadığı itirafı da aynı gün geldi. Haftalık Gazete’de yer alan bir tahlile
Arınç, Erdoğan ile görüşmek istiyormuş, ondan sonra karar verecekmiş istifa edip etmeyeceğine. Murat Çelik’in haberiyle öğrendik. Hatırlayalım; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan damadı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığını bırakması ardından “reform” sözü vermişti. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) üyesi Bülent Arınç da işi Kavala ve Demirtaş’ın yargılanmasına getirince Erdoğan tepki göstermişti.Aynı akşam gazeteci İsmail Saymaz, üst
Tek parti iktidarı döneminde, 1944’te Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’a atfedilen sözdür: “Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz.” Benzetmek gibi olmasın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 17 Kasım konuşmasını dinlerken Tandoğan aklıma geldi. Hayır kovid önlemleri nedeniyle değil, reform konusunda söyledikleri nedeniyle. Erdoğan adeta “Muhalefet lazımsa, onu da biz yaparız, muhalefet partilerine ne?”
“Acı reçeteden” söz etmesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ekonomi politikasının yanlış olduğunun, başına damadı Berat Albayrak’ı getirerek daha büyük bir yanlış yaptığının kabulüdür. “Acı reçete” ifadesinin, kamu harcamalarının azaltılması, ücret artışlarının frenlenmesi anlamına geldiğini herkes biliyor. Bir başka boyutu da “dev yatırımlara” ayrılacak paranın kesilmesi gereği. Kesintinin en azından bir kısmının da koronavirüs Covid-19 salgını nedeniyle
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Avrupa Birliği’nin (AB) 70’inci kuruluş yıldönümü münasebetiyle 9 Mayıs tarihinde AB’ne bir mektup göndermesi ve mektubunda korona virüsüyle mücadele kapsamında birlik olma daveti yaparak, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği için de çağrıda bulunması, üzerinde önemle durulması gereken bir gelişme. Cumhurbaşkanı, müzakere sürecinde karşılaştığımız tüm zorluklara rağmen AB’ni stratejik hedef gördüğümüzü belirtiyor