(E) Büyükelçi, Global İlişkiler Forumu İcra Komitesi Başkanı
Bazı konuları anlamak kolay olmuyor. Hele bunların bir kısmı bizleri doğrudan etkilese de gerisinde nelerin yattığını bilmek her zaman mümkün değil. Avrupa Birliği ile vize sorunumuz bunlardan biri. Bu hususta Devletin yeterince saydam olmadığı ileri sürülüyor. Ancak biraz dikkatli inceleme yapıldığında Devlet kurumlarının açıklamalarının yeterince aydınlatıcı olabildiği görülüyor. Bunun için sadece takipte bulunmak gerekir. Örneğin
Ateşkes için birçok çabaya rağmen Ukrayna’daki savaş hız kesmeden sürüyor. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşı aslında 2014’te Kırım’ın ilhakıyla başladı ve aralıklı çatışmalarla devam etti. Ancak Şubat 2022’de Moskova geniş çaplı bir işgal harekâtı başlatarak savaşı yeni bir boyuta taşıdı. Buna rağmen, kendisini bir süper güç olarak gören Rusya, Ukrayna’yı kısa sürede kontrol altına almayı başaramadı;
Yüzünü yıllardır Batıya dönmüş olan Türkler neredeyse elli yıldır vize engeliyle karşı karşıya kalıyor. Herkesin genelde olumlu- olumsuz bir vize hikayesi vardır. Sıkıntılar artık had safhaya gelince Avrupa Birliği bir adım attı. AB’nin vatandaşlarımıza yönelik geçtiğimiz hafta aldığı kısa süreli (Schengen) vize başvurularında daha olumlu bir yaklaşımda bulunma kararı (1) birçok kesim tarafından memnuniyetle karşılanırken
Ülkeler zaman içinde genişlemiş, birleşmiş, küçülmüş ve hatta yok olmuştur. Bugünlerde Amerika Birleşik Devletlerinin seçilmiş ve eski Başkanı Donald Trump’ın Kanada’yı 51. eyalet yapacağını, Grönland’ı satın alacağını ya da tamamen ilhak edeceğini ve Panama Kanalı’nı geri alacağını duyuyoruz. Pek çok kişi bu açıklamalardan endişe duyuyor ve ciddiye alınıp alınmaması gerektiğini sorguluyor. ABD tarihine baktığınızda Trump’ın
Avrupa Komisyonu’nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim tarihinde yayınlandı. Bunlar arasında hala Türkiye de var. Zaten ülkemizle ilgili raporun hemen başında Türkiye’nin üyeliğe aday olduğu belirtiliyor. Bununla birlikte Türkiye’ye bir aday gözüyle bakılmıyor. Komisyon Başkanı Ursula Von der Linden genişlemeyle ilgili her açıklamasında sadece dokuz ülkeden bahsetmekte,
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Avrupa Birliği Dışişleri Bakanlarının 29 Ağustos’taki gayrı resmî “Gymnich” toplantısına katılmasının hemen öncesinde AB Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Birliğin Türkiye’ye yönelik ortak düşüncesini nihayet açıkladı. AB’nin Türkiye’yi 5 yıl aradan sonra ilk kez davet edildiği toplantı öncesi Borrell’in verdiği mesaj Fidan’a pek de sıcak bir “Hoş geldin”
Dış ilişkilerde uygulanan temel politikalardan biri mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesidir. Size yapılan bir davranışa benzer şekilde karşılık vermektir. Bunu sadece olumsuz bir şekilde değerlendimek yanlış olur. Bazen de bir jest yapar ve karşılığını beklersiniz. O jestin karşılığı hemen gelmese bile en azından kayda geçer ve ileride kullanma ihtimaliniz olur. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin helikopter kazasından sonra
Avrupa Birliği’nin 17 Nisan’daki özel Konsey oturumunda uzun bir süreden sonra Türkiye ile ilişkiler ele alındı. Gerçekten ele alındı mı onu saptamak zor. Zira Zirve sonrasındaki açıklamayı okuyunca Türkiye’nin ciddiyetten uzak yüzeysel bir şekilde değerlendirildiğini anlıyorum. Geçtiğimiz yaz AB liderleri, dış politikadan sorumlu Yüksek Temsilci Josep Borrell’den Türkiye ile ilişkilerin nasıl düzeltilebileceğine ilişkin bir rapor
Batı niye sıkıntılı? Niye eskisi gibi destek görmüyor? Niye dünyanın büyük kısmından sürekli itiraz veya tepki ile karşılaşıyor? Niye Batının belirlediği politikalar, Rusya’nın Ukrayna’ya fütursuzca saldırısına karşı aldığı önlemler dünyanın diğer yerlerinde desteklenmiyor. Bunun başlıca nedeni tek kelimeyle tutarsızlık. Kısa bir süre önce ülkemizde de yayınlanan Amin Maalouf’un son eseri “Labirent: Batı ve Hasımları” buna
2023’ü nasıl anımsarsınız diye bir soru sorulsa herhalde iyi ki geride kaldı deriz. Ne yazık ki 2024 de bize pek iyi görünmüyor. Ancak bu tür ifadeleri geçmiş yıllar için de kullanmadık mı? Dünyanın savaş ve çatışmadan uzak olduğu yıllar azdır. Ama yine de büyük savaş dediğimiz durumlar İkinci Dünya Savaşından bu yana pek olmamıştır. Avrupa








