(E) Büyükelçi, Global İlişkiler Forumu İcra Komitesi Başkanı
Avrupa Komisyonu’nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim tarihinde yayınlandı. Bunlar arasında hala Türkiye de var. Zaten ülkemizle ilgili raporun hemen başında Türkiye’nin üyeliğe aday olduğu belirtiliyor. Bununla birlikte Türkiye’ye bir aday gözüyle bakılmıyor. Komisyon Başkanı Ursula Von der Linden genişlemeyle ilgili her açıklamasında sadece dokuz ülkeden bahsetmekte,
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Avrupa Birliği Dışişleri Bakanlarının 29 Ağustos’taki gayrı resmî “Gymnich” toplantısına katılmasının hemen öncesinde AB Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Birliğin Türkiye’ye yönelik ortak düşüncesini nihayet açıkladı. AB’nin Türkiye’yi 5 yıl aradan sonra ilk kez davet edildiği toplantı öncesi Borrell’in verdiği mesaj Fidan’a pek de sıcak bir “Hoş geldin”
Dış ilişkilerde uygulanan temel politikalardan biri mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesidir. Size yapılan bir davranışa benzer şekilde karşılık vermektir. Bunu sadece olumsuz bir şekilde değerlendimek yanlış olur. Bazen de bir jest yapar ve karşılığını beklersiniz. O jestin karşılığı hemen gelmese bile en azından kayda geçer ve ileride kullanma ihtimaliniz olur. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin helikopter kazasından sonra
Avrupa Birliği’nin 17 Nisan’daki özel Konsey oturumunda uzun bir süreden sonra Türkiye ile ilişkiler ele alındı. Gerçekten ele alındı mı onu saptamak zor. Zira Zirve sonrasındaki açıklamayı okuyunca Türkiye’nin ciddiyetten uzak yüzeysel bir şekilde değerlendirildiğini anlıyorum. Geçtiğimiz yaz AB liderleri, dış politikadan sorumlu Yüksek Temsilci Josep Borrell’den Türkiye ile ilişkilerin nasıl düzeltilebileceğine ilişkin bir rapor
Batı niye sıkıntılı? Niye eskisi gibi destek görmüyor? Niye dünyanın büyük kısmından sürekli itiraz veya tepki ile karşılaşıyor? Niye Batının belirlediği politikalar, Rusya’nın Ukrayna’ya fütursuzca saldırısına karşı aldığı önlemler dünyanın diğer yerlerinde desteklenmiyor. Bunun başlıca nedeni tek kelimeyle tutarsızlık. Kısa bir süre önce ülkemizde de yayınlanan Amin Maalouf’un son eseri “Labirent: Batı ve Hasımları” buna
2023’ü nasıl anımsarsınız diye bir soru sorulsa herhalde iyi ki geride kaldı deriz. Ne yazık ki 2024 de bize pek iyi görünmüyor. Ancak bu tür ifadeleri geçmiş yıllar için de kullanmadık mı? Dünyanın savaş ve çatışmadan uzak olduğu yıllar azdır. Ama yine de büyük savaş dediğimiz durumlar İkinci Dünya Savaşından bu yana pek olmamıştır. Avrupa
Avrupa Komisyonu 9 Kasım’da Arnavutluk, Bosna Hersek, Kosova, Karadağ, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Türkiye ve ilk kez Ukrayna, Moldova Cumhuriyeti ve Gürcistan’ın Avrupa Birliği’ne katılım yolunda kaydettikleri ilerleme ve mevcut durumun ayrıntılı bir değerlendirmesini sunan 2023 Genişleme Paketi’ni kabul etti. Paket, Rusya’nın doğrudan ya da dolaylı etkisinin bir kanıtıdır. Birkaç on yıl içinde Avrupa haritasına dönüp
11 – 12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta yapılan NATO Zirvesinden beri Türkiye – Avrupa Birliği ilişkileri yeniden tartışılmaya başlandı. Ancak bu tartışmanın içeriğinin olup olmadığına bakmak lazım. Türkiye-AB ilişkileri özellikle yedinci yılını idrak ettiğimiz 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden bu yana tepe taklak geri gitti. Yasadışı göçü önlemek için Eylül 2015 – Haziran 2016 tarihleri
60, 43, 36, 28, 24, 18, 16, 8, 7, 6, 100. Bu bir matematiksel dizi sorusu değil. Bu Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin rakamlarla anlatımı. İki taraf da vazgeçtiğini söyleyemediği için hiç bitmeyen bir hikâye gibi Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri. Ankara Anlaşması’nın imzalanmasının üzerinden 60 yıl geçti. 1963 farklı bir dönemdi, Soğuk Savaş çoğu ülkenin dış politikasında belirleyici
1923 sadece Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı değil, aynı zamanda Avrupa Birliği ile akdettiğimiz Ankara Anlaşmasının altmışıncı yılına tekabül ediyor. Bu süre zarfında ilişkilerimiz çok değişik aşamalardan geçti. Son birkaç yıldır ise bu ilişkilerde sürekli bir gerilemeye tanık olundu. Mayıs ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinden sonra AB ile ilişkilerimizin yeni bir temel üzerinde geliştirilmesi önem taşımaktadır.