Bir önceki yazımda biyoçeşitliliğin ne olduğuna değinmiştim. Şimdi ise biyoçeşitlilik, yani dünyadaki yaşam biçimlerinin çeşitliliğindeki kayıplarının hayatımız için ne kadar kötü olabileceğinden bahsedeceğim. Bugün yaşadığımız gezegende insanın yarattığı sorunlar şüphesiz küresel boyutta ve her geçen gün artıyor. Bu konuda üç maymunu oynar gibiyiz; ne görüyoruz, ne duyuyoruz, ne de yeterli ölçüde konuşuyoruz. Sulama için çok
Bu yılın başından itibaren yaşadığımız Kovid-19 salgını nedeniyle çevremize olan duyarlılığımız arttı. Artık doğaya farklı bir gözle bakar olduk. Çoğumuz çevremizdeki canlıları farklı bir şekilde duyar ve gözlemler olduk. Esasında her birimiz yaşadığımız gezegeni paylaştığımız diğer türlere saygılı olmamız gerektiğinin farkına vardık. Bu dönemde dünya nefes aldı, somut veriler gördük, Diğer kavramların yanında biyoçeşitlilik diye
Küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişimi hayatın birçok alanında farklı etkilere neden oluyor. Örneğin, iklim değişimi insan sağlığını tehdit eden mikropların neden olduğu salgınların ortaya çıkmasını sağladığı gibi, biyolojik çeşitliliğin bileşenleri olan türlerin hayatta kalma becerilerini etkileyen diğer olumsuz süreçlerin gözlenmesine de sebep oluyor. Bu gözlemlerin de çok uzun yıllara yayılmasına gerek yok artık.
Evet, 22 Nisan Dünya Günü. Hem de bu yıl ellincisi. Peki, bu önemli günü kutlayabilecek miyiz sizce? Görünen o ki, COVID-19 hastalığının neden olduğu salgının gölgesinde, çoğumuz sessiz sedasız bir şekilde evlerimizdeyiz. Hep birlikte doğaya bile çıkamıyoruz şu günlerde. Bu durumu fazlasıyla hak ettik esasında, çünkü doğayı koruma ve verdiğimiz hasardan kurtarma görevinde başarısız olduk.
Yaşadığımız dünya tarihinde beş büyük kitlesel yok oluş yaşadı. İlki 2 milyar 450 milyon yıl önce yaşandı, o dönem var olan canlıların neredeyse yüzde 70’i ortadan kalktı. Sonuncusu ise 66 milyon yıl önce yaşandı ve bu sefer de dev cüsseli dinozorlar ortadan kalktı. Ama bu yok oluşlar sırasında insan henüz dünya üzerinde yoktu. Her şey