Dış politikada sıkıntılı günler saptamasına iki soruya yanıt arayarak başlıyoruz: ABD 9 Eylül’de Kıbrıs Rum Hükümetiyle “Savunma İşbirliği Yol Haritası” imzalandı. 11 Eylül’de de ilk toplantılarını yaptılar. Türk Dışişlerinin tepkisi, “ABD’nin Kıbrıs Adasına yönelik tarafsız tutumunu” zedeleyecek bu adımın “gözden geçirilmesini”, ya da biz fanilerin lisanıyla geri almasını talep etmek oldu. Bu âdet yerini bulsun
Türkiye-İran ilişkilerinden bahsederken, genellikle 1639 Kasrı Şirin Antlaşması’ndan bu yana sınırlarımızın değişmediğini vurgulayarak başlarız söze. Bu, iki ülke arasındaki tarihi derinliğin, siyasi istikrarın ve yüzyıllar boyunca onca iniş çıkışlı ilişki dönemeçlerine rağmen statükoya saygının sembolüdür. Zaman zaman aynı coğrafyada bölgesel rekabete dönüşebilen bu köklü ilişkilerin altında Sünni-Şii ayrımının çok ötesinde birbirinden farklı ve dinamik unsurlar
“İki devlet, bir millet” sözünü ben defa Ebulfez Elçibey’den duydum. Elçibey henüz yasaklıyken, 1992 başlarında Azerbaycan Sovyetlerden bağımsızlığını ilan etmişken, Bakü’de Halk Cephesine ait bir bodrum katında Semih İdiz ve Aziz Utkan ile söyleşiye gitmiştik. Bizim ülkücü-milliyetçi takım bozkurt selamı gibi bu sloganı da Azerbaycan’dan öğrenip ithal etmiştir. Etkili bir slogandır ama “Bir devlet, bir
İsrail’in Beyrut’ta Hizbullah liderlerinden Fuad Şükr’e, Tahran’da ise Hamas Lideri İsmail Haniye’ye yönelik suikastları sonrasında bölgede tansiyon yükseldi. İran, misafiri Haniye’yi kendi evinde koruyamadı. İran’ın misillemesi bekleniyor. Etkileri az veya çok bir misilleme elbette olacak. Ancak bu misillemenin stratejik sınırları var. İran ve İsrail, bölgesel ve küresel güçler geniş çaplı bir savaş istemiyor. Orta Doğu’da
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetine icabetle 15 Ağustos’ta olağanüstü toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) Gazze faciası üzerine hitap etti. AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in verdiği bilgiye göre, aslında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayaklarda alkışlanan konuşmasını duyduğunda Mahmud Abbas’ın Türkiye’ye davet edilmesi talimatını vermiş. Ancak sağlık nedenlerini gerekçe gösteren
Önce dünden bu yana diplomatik camiada antenleri açan bir iddiadan söz edelim. Türkiye’nin ilişkileri kesmeden önceki son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon, Arapça yayınlanan El Mecelle gazetesindeki makalesinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 15 Ağustos’ta TBMM’de konuşma yapması beklenen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı Ankara’da Hamas yönetimiyle buluşturma ihtimalini yazdı. Olursa bu bir ilk olmayacak. Abbas son olarak
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken 12 Ağustos’ta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı aramış ve, Amerikan Dışişlerinin açıklamasından özetliyorum, Hamas’ın 15 Ağustos’ta İsrail’le müzakere masasına dönmesi için Türkiye’nin etkisini kullanmasını istemiş. Fidan da ona, Dışişleri Sözcüsü Öncü Keçeli’den özetliyorum, siz gidin İsrail üzerinde baskı kurun demiş. Zannedersiniz İsrail barışa hazır da Türkiye’nin Hamas’a evet dedirtmesini bekliyor; ya
Belki artık kötü haber duymak istemeyenlerdensiniz. Ne hayvanseverlerin adeta intikam katliamını önleme çabaları ne Can Atalay’ın milletvekilliği hakkı, Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın hapisliği ne giderek fakirleşen halkın geçim sıkıntısı ne de İsrail’in Gazze’deki katliamına dair bir şey duymak istiyorsunuz. İçiniz mi sıkılıyor? O zaman şunu okuyun lütfen; MK-84 bombasının öyküsünü. İsrail savaş uçakları 10 Ağustos’ta
Dünya, geleneksel güç dengeleriyle ve şiddet ile tanımlanan bir döneme geri süratle dönerken, ekonomiden askeri güce, bilim ve teknolojiden sanat ve kültüre, insan sermayesinin kalitesine kadar her alanda güçlü olmamız hayatı önem taşıyor. Bu amaçla, iç sorunlarımızı ivedilikle çözmeli ve zayıf noktalarımızı güçlendirmeye odaklanmalıyız; değişen küresel dinamikleri ve aktörleri doğru bir şekilde okumalı ve kendimizi