Atatürk’ün “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” sözünün tersini yaşıyoruz adeta: hak ve özgürlükler alanındaki kazanımlar birer birer “taarruz” altında. Kıdem tazminatından avukatlık yasasına, medya kısıtlamalarından toplanma ve gösteri hakkına kadar. Erken zafer havasına girerek bütün Türkiye’nin korona ile kucaklaşmasına ve hastalığın yeniden yükselmesine zemin veren hükümet, iş avukatların yürüyüşe gelince birden hastalığın artmaya başladığını
Medyaya ne olacak? Gazetecilik kalacak mı? Hangi gazete ya da televizyon kimin elinde? Haberlerimizi nereden alıyoruz? Ve daha birçok soru… Hafife alınacak konu değil. Medya ve özgür basın hava, su kadar önemli; unutmuş olsak da anımsayalım, dördüncü erk.Pandeminin iyi geleceği nadir alanlardan biri ve yeniden doğma şansı kuvvetle muhtemel.İlerleyen satırları, çağdaş iletişime giriş dersi notu
Bugün sizinle ileride gazetecilik okullarında, hatta belki siyaset ve hukuk fakültelerinde okutulsa yeri olacak bir “gazetecilik ne değildir” tablosunu paylaşmak istiyorum. İstiyorum, çünkü bu tabloyla artık Türkiye’de gazeteciliğin çıtasının bir alt basamağa düşmek üzere olduğunu tahmin ediyorum; düzey daha da düşmeden önce mevcut durumu saptamakta yarar var. Mekân, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı son Afrika gezisinden Türkiye’ye
Türkiye’de her şey giderek kara mizah fıkralarına dönüşüyor; gülsek mi, ağlasak mı bilemiyoruz. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gazetecilerin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününü kutlama mesajını okudunuz mu? Ben okudum. Dört cümlenin altını çizdim; onları sizinle birlikte tartışalım isterim. Ama daha önce, Türkiye’de medyanın içinde bulunduğu karamsar tabloya dair birkaç bilgi ve olguyu sıralamak isterim. Ondan önce
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Deutsche Welle’de gazeteci Tim Sebastian’ın sorularını yanıtlarken izlediğimde doğrusu meslektaşımı kıskandım. Soruş şeklini değil gerçi; bu anlamda Kalın’ın kendisini, agresif üslubu belli olan Sebastian’ın karşısına çıkmasını cesurca dahi buldum. Ama İbrahim Kalın, ya da herhangi bir devlet yetkilisi Türkiye’de bu soruları soracak bir gazetecinin karşısına çıkar mıydı? Çıkacak olsa,
Kemal Öztürk’ü Meclis Başkanlığı döneminde Bülent Arınç’ın basın danışmanı olarak tanıdım. Daha sonra Başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Basın Baş Danışmanı olarak çalıştı. Sonra da Anadolu Ajansı Genel Müdürü, aynı zamanda Basın İlan kurumu Yönetim Kurulu Üyeliği. Sonra, AK Parti hükümetiyle Fethullah Gülen cemaatinin arasının açılmaya başladığı dönemde yüksek bürokrasinin dışına düştü. Benzeri durumdaki arkadaşları
- 1
- 2