30 Ağustos Zafer Bayramı’nı Bağımsızlık Savaşımızın son perdesi olan Büyük Taarruzun 1922’de tamamlandığı gün olarak kutluyoruz. Bugün Cumhuriyetimizin 100’üncü Yılını kutlamaya hazırlandığımız günlerde Zaferin kime ve neye karşı kazanıldığını hatırlamak ve bununla yüzleşmek zorundayız. Türkiye’de kitleleri vatan kavramıyla tanıştıran Namık Kemal oldu. “Vatan Yahut Silistre” eserinin sahnelenmesi ve halktan büyük ilgi görmesi üzerine Payitaht tarafından
Türkiye’de Siyasal İslam’ı hem düşünsel hem de duygu dünyası bakımından şekillendiren tek bir isim sayılacak olsa, o da Necip Fazıl Kısakürek’tir. Cumhuriyete, devrimlere ve daha da önemlisi Mustafa Kemal Atatürk’e yapamadığı eleştiriyi İsmet İnönü’ye karşı inşa ettiği nefret üzerinden kurucu kadroya yöneltir Kısakürek. Ancak her İslamcı düşünür ve yazarda olduğu gibi onun da aşamadığı bir
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksei, Erkhov 15 Mart akşamı Ankara’da bir basınla sohbet toplantısı düzenledi. Rusya büyükelçiliğinde değildi toplantı, Yıldız Mahallesinde Rusya Kültür merkezi olarak kurulu Rus Evi’ndeydi. Toplantının görünürdeki amacı “Kurtuluş” adlı bir belgesel film gösterisi idi; Ukrayna’nın Donetsk ve Luhansk bölgelerinin Rusya sayesinde ABD ve NATO kuklası Ukrayna’dan neler çektiği ve nasıl kurtulduğunu gösteriyordu.
Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) 22 Şubat toplantısında Halk TV, Tele-1 ve Fox TV’ye deprem yayınları nedeniyle yayın durdurma ve para cezaları verdiği akşam Halk TV’de depremzedelere çadır ve kira yardımı için bağış toplama yayını vardı. Gün 23 Şubat’a dönerken Halk TV, Tele-1 yayınının kesilip ekranının karartılmasını da canlı olarak yayınladı. Türkiye’de basın özgürlüğüne uygulanan
Kadınların ahı ve isyanı alacak sizin o vahşi aklınızı, kör vicdanınızı derken sadece İran İslam Cumhuriyetindeki mollalar rejiminden söz etmiyorum, Türkiye’den de söz ediyorum. Bunu Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934’te kadınlara erkeklerle eşit seçme ve seçilme hakkı tanıdığı 5 Aralık günü yazmak bana acı veriyor. Ama Anayasa’nın 2’inci maddesine göre kâğıt üzerinde laik, demokratik, sosyal hukuk
Mustafa Kemal Atatürk’ün günlük çalışmaları, hal ve hareketleri hakkında Cumhurbaşkanlığı yaverleri saat saat rapor tutmuş, devlet kayıtlarına geçirmişlerdi. Bu raporlardan 1931-1938 arasındakiler dilbilimci ve tarihçi Nazire Özel Şahingiray tarafından derlenmiş, 1955 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından “Atatürk’ün Nöbet Defteri” adı altında basılmıştı. “Atamızı görmek isteriz” Atatürk’ün son günlerini bir başka açıdan bu nöbet defterlerinden izlemek
Aslında MHP lideri Devlet Bahçeli AK Parti Grup Başkan vekili Mahir Ünal’a CHP ve İYİ Parti’den de sert çıkış yaptığında Ünal’ın koltuğu sallanmaya başlamıştı. Ünal, Cumhuriyetin kuruluşu ardından Mustafa Kemal Atatürk’ün kararıyla Arap harflerinden Latin harflerine geçişin Türkçeyi bitirdiği ve düşünce dili olmaktan çıkardığını iddia ederek aslında AK Parti’nin kendi kalesine gol atmıştı. Bu çıkış
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 15-16 Eylül’de Özbekistan’ın Semerkant şehrindeki Şangay İşbirliği Örgütü liderler zirvesine -ilk kez- katılımına Türkiye’nin hızlı bir değişim sürecindeki güç dengeleri içinde farklı yer tutma imkânı açısından bakılmalı. Öncelikle biz gazeteci milletinin sık sık düştüğü bir tuzağı hatırlatmakta yarar var. Dünyadaki güç dengelerini değiştiren ve ucu bugünkü Rusya-Ukrayna savaşına dek uzanan 1975 Helsinki
Başbakanlığı dönemindeki “iki ayyaş” söyleminden Gazi Mustafa Kemal’in ardından Atatürk soyadını söyleyebilmesi için biraz süre geçip onun kurduğu koltuğa oturması gerekti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın. Siyasete paraşütle indirilen bir AK Parti milletvekilinin Cumhuriyet’i “Doksan yıllık reklam arası” sayma şımarıklığı belki de dönüm noktasıydı. AK Parti’nin akıl hocaları Atatürk’ün adının ders kitaplarından silinmesi dahil şeytanlaştırma girişimlerinin siyasi
Bugün 100’üncü yılında Zafer neye ve kimlere karşı kazanıldığıyla da yüzleşmek zorundayız. 100’üncü yıldönümünde Zafer ve Cumhuriyete layık olma kavramıyla da yüzleşmek zorundayız. Türkiye’de kitleleri vatan kavramıyla tanıştıran Namık Kemal oldu. “Vatan Yahut Silistre” eserinin sahnelenmesi ve halktan büyük ilgi görmesi üzerine Payitaht tarafından gönderildiği sürgünlerde 47 yaşında vefat etti. O zamana dek Halife Sultana