Gazeteci-Yazar
CHP’nin kitlelere sert muhalefet sözü vermesi için başına saksı düşmesi gerekiyormuş demek ki; o saksı Esenyurt vakası oldu. DEM Parti’nin, kendilerine MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından uzatılan Abdullah Öcalan havucunun kalın bir sopanın ucuna bağlı olduğuna henüz uyanıp uyanmadığını bilemiyorum. Ama CHP lideri Özgür Özel’in 31 Ekim’de Esenyurt’ta düzenlediği mitinge DEM Eş-Başkanı Tülay Hatimoğulları da
Kayyum virüsü İstanbul’a da sıçradı. AK Partili ya da MHP’li olmayan bütün belediyeleri tehdit altına alan “Sandıkta kaybettiysen yargı kararıyla gasp et” zorbalığının son örneğini İstanbul’da gördük. Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer 30 Ekim sabahı 06.00 sularında evi basılarak gözaltına alınmasından 20 saat sonra, 31 Ekim saat 04.00 gibi, terör örgütü üyeliği gibi ağır bir
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 29 Ekim kabul resminde MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Öcalan açılımı” üzerine söyledikleri medyanın çoğu tarafından “Nihayet konuştu, açık destek” kıvamında görüldü. Oysa Cumhurbaşkanının sözleri ne CHP lideri Özgür Özel ne de DEM Eş-başkanı Tuncer Bakırhan’ın “Önce Erdoğan konuşsun” taleplerine karşılık verecek açıklıkta. Bu da siyaset kulisinde Erdoğan’ın bir B-planı bulunduğu ve Bahçeli’nin
Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin 27 Ekim’de devlet kanalı Rossiya’dan Pavel Zarubin’e verdiği mülakatta NATO ülkelerini Ukrayna’ya Rusya’nın içlerini vuracak silahlar vermemesi için sert uyardı. Putin’e göre Ukrayna ordusu bu silahları kendi başına kullanamazdı; uydu istihbaratına ve uydu istihbaratına dayanan eylemlere ve bu eylemleri gerçekleştirecek NATO personeline ihtiyaç duyuyorlardı. Asıl olarak Batı Avrupa’yı caydırmayı amaçlayan Putin
21 Ekim’de Edirne Cezaevinde ziyaret ettiği HDP’nin önceki eş-başkanı Selahattin Demirtaş’ın durumunu betimlemek için kullandığı en güçlü cümle bu ve hem siyasi hem fiziki durumunu anlatıyor. Avukat görüşlerinin yapıldığı odada görüşmüşler. Saçları biraz kırlaşmış (Özel, “Benimki daha fazla” diyor), kilo durumu gayet iyi, sağlığı, morali gayet iyiymiş. Çok çalışıyormuş. Sadece yazı-çizi işleri değil. Sekiz yıl
TUSAŞ saldırısının artçı sarsıntıları devam ediyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 23 Ekim’de insan kaybı açısından acı, devletin itibarı açısından sarsıcı terör eylemini BRICS zirvesi için gittiği Rusya’nın Kazan şehrinde, Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile görüşmesinden hemen önce öğrenmişti. Hatta daha kendi açıklama yapmadan önce Putin toplantıya başlarken geçmiş olsun demişti. Erdoğan Türkiye’ye döner dönmez İstanbul Atatürk Havalimanında
Önce olanları bir başka lisanla anlatalım: Dün, 23 Ekim günü, DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’a, İmralı Cezaevinde 43 aydır kimseyle görüştürülmeyen PKK lideri amcası Abdullah Öcalan’la görüşmesi için Adalet Bakanlığının izin verdiği, onun da “Teorik ve pratik güce sahibim” dediği gün, Türkiye’nin en büyük hava aracı üretim üssü olan TUSAŞ terör saldırısının hedefi oldu.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de TBMM Grubuna hitabında Abdullah Öcalan’ın tahliye edilip Meclis’e gelerek DEM Parti Grubunda PKK’nın bittiğini açıklamasını istemesi siyaseti sarstı. Nasıl sarsmasın? Bahçeli, 1999’da Öcalan’a verilen idam cezasının durdurulmasında Başbakan Yardımcısı olarak sorumluluğuna rağmen, daha sonra AK Parti’ye muhalefet ettiği dönemlerde -o zaman Başbakan- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a mitinglerde “Asacaksan ipi benden”
Ekrem İmamoğlu dün, 21 Ekim’de Ankara’daki ilk medya çıkarmasını yaptı; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı değil, Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı şapkasıyla konuştu. Başlıktaki cümleyi değişik ifadelerle üç kere kullandı; hatta birinde “özeleştiri” diyerek, birinde “istersek kaybederiz” vurgusuyla. Bu vurgunun bir anlamı vardı. İmamoğlu’nun açıkça söylemeden CHP’nin “bugünkü görünümüyle bir sonraki seçimi de kaybeder” demek istiyordu. Son
Fethullah Gülen’i kim nasıl keşfetti, kim nasıl devşirdi, kim hangi akılları vererek sisteme soktu, kimler hangi yaratıcı yöntemlerle bir ara Türk devletini manipüle edecek gücü kazanmasını sağladı? Bu soruların bir kısmı hâlâ yanıtsız. Ama Erzurum’un fakir bir köyünde sekiz kardeşin ikincisi olarak doğup ilkokulu dışarıdan bitirmiş ve Ankara’daki askerliği sırasında 27 Mayıs 1960 darbesini görüp