Almanya Cumhurbaşkanı Franz-Walter Steinmeier 22-24 Nisan tarihleri arasında Türkiye’ye gelmesi gerek resmî gezi programının niteliği gerekse gezinin denk düştüğü konjonktür bakımından özel bir önem taşıyor. Yirmili yaşlarından beri beyaz saçlı koyu bir FC Schalke 04 taraftarı ve bir Rolling Stones hayranı olmasıyla ünlü bir isim Steinmeier. Politik yaşamına Alman sosyal demokrat partisi SPD’de başlamıştı. Eski
Avrupa Birliği’nin 17 Nisan’daki özel Konsey oturumunda uzun bir süreden sonra Türkiye ile ilişkiler ele alındı. Gerçekten ele alındı mı onu saptamak zor. Zira Zirve sonrasındaki açıklamayı okuyunca Türkiye’nin ciddiyetten uzak yüzeysel bir şekilde değerlendirildiğini anlıyorum. Geçtiğimiz yaz AB liderleri, dış politikadan sorumlu Yüksek Temsilci Josep Borrell’den Türkiye ile ilişkilerin nasıl düzeltilebileceğine ilişkin bir rapor
Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi 17 Nisan’da aldığı kararla Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesini Kıbrıs sorununun BM parametrelerinde çözümüne bağladı. AB’ye sert tepki gösteren Dışişleri Bakanlığı, ilişkilerin Kıbrıs meselesine indirgenmesini “stratejik vizyon eksikliği” olarak değerlendirerek AB ile diyaloğun mütekabiliyet çerçevesinde ele alınacağını belirtti. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, “AB ile diyaloğumuzu, mütekabiliyet çerçevesinde, AB’nin önümüzdeki
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz 29 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı yeniden seçilmesi nedeniyle açtığı tebrik telefonunda aynı zamanda davet de ederken aklında “zor ortak” olarak gördüğü Türkiye’yi beş yıl daha yönetecek liderle arayı daha da bozmamak, hatta belki geliştirmek vardı. Doğrusu Türkiye’deki hava da buydu. Almanya ve Avrupa Birliği ile ilişkileri geliştirmek için yeni bir can
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılının anlamı büyük. Demokrasi ve dış politika bağlamında öne çıkan boyutlardan biri Türkiye’nin uluslararası konumu. Bugüne değin stratejik bir hedef olarak görüldüğü ifade olunan Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik yolunda nasıl bir vizyon ortaya konulacağı bu açıdan önem taşıyacak. Mevcut siyasi söylemler arasında dikkati çeken iki yaklaşım üzerinde durulmasında yarar var: Bunlardan birincisi, Türkiyesiz
Almanya Federal İçişleri ve Yurt Bakanı Nancy Faeser, geçtiğimiz gün Hürriyet Gazetesi’ne verdiği mülakatta Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki göç anlaşmasının yenilenmesi gerektiğini söyledi. Faeser, AB’nin Türkiye’ye daha fazla mali destek verebileceğini ifade ederken, Türkiye’den de “sorumluluklarını sürdürmesini” beklediklerini dile getirdi. Bu açıklamanın yapıldığı gün AB üye ülke temsilcileri Ortak Avrupa Göç Sistemi’nin yeni maddeleri
Gelinen aşamada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Türkiye-AB ilişkilerine, daha doğrusu Avrupa Birliğine (AB) bakışının adını artık daha açık koyabiliriz: onların demokrasi ve özgürlükler anlayışını istemiyor, ticaret ve yatırım imkânlarını istiyor. Ha bir de temel olarak Anadolu kaplanlarını memnun etmek için vize kolaylıklarını. Bunu daha nazik ifadelerle bir düre önce yıllarını Türkiye-AB ilişkilerine vermiş, halen Global İlişkiler
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek önce Almanya, ardından ABD’de iri kıyım bankerlere Orta Vadeli Ekonomik Programı (OVP) anlatıp yatırım çekmeye çalışacak. Şimdi bununla Sezgin Tanrıkulu arasında ne alaka bulunduğunu soranlarınız olabilir ama alaka olduğunu birkaç satır sonra siz de görebilirsiniz. Şimşek OVP ile söz verilen ekonomik reform adımlarının öncekiler gibi unutulmayıp kalıcı olacağını, Türkiye’ye
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Yunanistan Dışişlari Bakanı Yorgos Yerapetritis ile 5 Eylül’de Ankara’da bir araya geldi. İkili görüşmenin ardından basin açıklaması yapan bakanlar, Yunanistan-Türkiye ilişkilerinde “olumlu döneme girildiği” vurgusunu paylaştılar ve toplantıda önümüzdeki dönemde ilişkilerin geliştirilmesi için belirlenen yol haritasının konuşulduğunu belirttiler. İlk olarak konudan hakan Fidan, “Yunanistan ile ilişkilerimizde yeni ve olumlu bir
ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley 25 Ağustos’ta Amman’da Ürdün televizyonu Al Mamlaka’ya özel bir mülakat verdi. Bu mülakat Türk basınında daha çok ABD’nin enerji çıkarları nedeniyle Orta Doğu’dan çıkmaya niyeti bulunmadığı yönüyle öne çıktı; Türkiye bakımından bu önemliydi. Ancak Milley’nin aynı mülakatta Rusya’nın Ukrayna savaşı üzerine yaptığı yorum, yine Türkiye’yi ilgilendirilmesine rağmen fazla ilgi









