1 Temmuz 2020 itibarıyla Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığını yüklenecek olan Almanya, başta öteki AB Ülkeleri olmak üzere, ABD, Çin, Rusya gibi ülkeler ve Türkiye tarafından da yakından izleniyor. Çünkü, Çin ve Rusya konusunda Almanya’nın ve AB’nin takınacağı tutum, Korona sonrası AB ülkeleri arasında baş gösteren güvensizlik ortamı gibi bir dizi sorun gündemi işgal ediyor.
Özellikle gençlere hatırlatmak lâzım: AK Parti 2001’de kurulduğu zaman, bugünkü gibi devletin ta kendisi olarak işsizlikten eğitim sorunlarına dek karşılaştığınız sorunların sorumlusu değildi. Kurulduğu zaman en keskin muhalefetti. Hatta Türkiye’de İslamcı siyasetin simge ismi olan Necmettin Erbakan’dan kopmadan önce, Millî Görüş hareketi içinde -ister inanın ister inanmayın- “Yenilikçiler” olarak biliniyorlardı. Yenilikçi olmalarının nedeni Erbakan’ın iki
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Avrupa Birliği’nin (AB) 70’inci kuruluş yıldönümü münasebetiyle 9 Mayıs tarihinde AB’ne bir mektup göndermesi ve mektubunda korona virüsüyle mücadele kapsamında birlik olma daveti yaparak, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği için de çağrıda bulunması, üzerinde önemle durulması gereken bir gelişme. Cumhurbaşkanı, müzakere sürecinde karşılaştığımız tüm zorluklara rağmen AB’ni stratejik hedef gördüğümüzü belirtiyor
Pandeminin yarattığı yeni koşullar, uluslararası politikanın değişim hızını daha da arttırmışa benziyor. Bu doğrultuda Avrupa Birliği’nin ilke olarak 9 Mayıs 2020’de başlayacakken Eylül’e ertelenmiş olan Avrupa’nın Geleceği Konferansı global denge arayışlarının bir diğer önemli sürecine işaret ediyor. AB’nin kuruluşundan bu yana 6’lardan bugün 27’lere ulaşmış olmasının işlevsel olarak hem içerde hem de dışarıya yansımasında önemli
Beş saygın Avrupa düşünce kuruluşu, geçen ocak ayında yaptıkları açıklamayla (1) bu yılın ilkbaharında Avrupa Birliği’nin (AB) geleceği konusunda büyük bir konferans toplanacağını ilan etti. Açıklamada, geniş katılımlı bu konferansın bir önceki Komisyon Başkanı Jean-Claude Junker ve Fransa CB Emmanuel Macron’un 2015 ve 2018 yıllarında yaptığı kamuoyu danışmalarının ışığında düzenleneceği bildiriliyor ve sonuçlarının 2024 Avrupa
Almanya Federal Anayasa Mahkemesinin 5 Mayıs’ta aldığı bir karar, sadece Almanya değil Avrupa çağında Avrupa Birliği (AB) ile mali egemenlik tartışması başlattı. Mahkeme, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) Covid-19 salgını nedeniyle durumu daha da kötüleşen AB ülkelerinin ekonomilerine destek olmak üzere uyguladığı tahvil alım programının Almanya Anayasasına uygun olmadığına hükmetti. Böylelikle Anayasa Mahkemesi, hükümetten bağımsız karar
9 Mayıs Avrupa Günü. Avrupa Birliği (AB) kuruluşundan bu yana belki de en dağınık, sarsılmış koşullarda “kutluyor” bu günü. İngiltere’nin ayrılması, yani Brexit’in resmileşmesi ile 2020’ye hem siyasi hem ekonomik boyutları olan ağır bir darbeyle başlamıştı AB. Suriye’deki askerî harekât nedeniyle üye adayı Türkiye ile siyasi diyalogu adeta donduran AB, Suriyeli mültecileri almamak için Türkiye’nin
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 9 Mart’ta Brüksel’e Rus devlet televizyonu Rossiya tarafından yayınlanan “Putin iki dakika bekletti” haber ve görüntüsünün kamuoyundaki etkisi altında gitti. Rus televizyonunun 5 Mart’taki bu görüntüleri, üstelik altına kronometre yerleştirerek 8-9 Mart’ta yayınlaması tesadüf değildi. Nitekim muhalefet partileri CHP ve İYİ Parti, eleştirilerini Türk diplomasisinin ne hale düşürdüğü üzerine kurarken MHP Erdoğan’ın
Yunanistan Başbakanı Kyrikos Mitsotakis 6 Mart’ta CNN’e Avrupa’nın “Türkiye’nin şantajlarına boyun eğmeyeceğini” ilan etti. Bununla Türkiye’den ülkesinin sınırına yığılan on binlerce Suriye’li (ve diğer) mülteciyi kast ediyordu. Yunan polisinin sınıra dayanan mültecilere göz yaşartıcı bomba attığı, hatta ateş açıp ölüm ve yaralanmalara yol açtığı haberleri medyada yayılırken, Mitsotakis AB ile Türkiye arasında 2016’da imzalanan “düzensiz
“Güvenlik” söz konusu olduğunda, kişi hak ve özgürlükleri askıya alınabiliyor, yasalar çiğnenebiliyor, hatta insanlık-dışı davranışlar meşrulaştırılabiliyor. Böyle durumlarda güvenlik fikri, bireylerin hakları, özgürlükleri ve yaşam koşullarını tehdit eden bir düşmana dönüşebiliyor.Son iki haftadır, Avrupa’nın sınırlarının bu şekilde bir güvenlik meselesi haline getirilmesi suretiyle, Türkiye’den Avrupa’ya geçmek isteyen sığınmacıların insanlık-dışı muameleye maruz kaldıklarını görüyoruz. İdlib’de meydana









