Bana soracak olursanız bu dünyada en önemli, “olmazsa olmaz” ve yenilenmesi zor dört şey var: enerji, su, gıda ve sağlık. Geri kalan herşey bunların etrafında dönüyor. Şayet iş dünyasında ya da kariyerinizde bu alanlardan birisine dokunuyorsanız sırtınız pek yere gelmez. “Enerji Savaşları” kitabımı yazdıktan sonra geriye doğru yaslanıp önümüzdeki onyıllarda Türkiye’nin de tam göbeğinde yer
Türkiye, hem etrafı enerji zengini ülkelerle çevrili hem de bölgenin en büyük enerji yatırımcı, alıcı, tüketici, transit ülkelerinden birisi. Enerji işi milyarlarca dolar ile ifade edilen büyük paralar ile dönüyor, yaşamsal siyasi, güvenlik, ticaret, teknoloji, istihbarat ve finans yansımaları oluyor. Türkiye özellikle fosil yakıtlarda dışarıya aşırı bağımlı. Yıllık enerji ithalat faturası, 2022 sonunda önceki seneye
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP28) 30 Kasım-12 Aralık 2023 tarihlerinde Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapılacak. Temiz enerji, ikmal güvenliği ve jeopolitik riskler toplantının en önemli maddeleri arasında. Bir de iklim değişikliği ile mücadelenin, temiz enerji yatırımlarının finansmanında gelişmekte olan ülkelere destek için neler yapılabileceği… Enerjinin jeopolitik önemi, geleneksel unsurların ötesinde, kritik minerallerin temini de dahil
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 4 Eylül’de Rusya’nın Soçi kentinde bir araya geldi. Rus Sanatoryum’da yapıldığı belirtilen toplantı öncesi kısa bir basın açıklaması yapan Erdoğan ve Putin’in gündeminde Rusya’nın Temmuz ayında geri çekildiği Karadeniz tahıl mutabakatının yanı sıra ekonomik ilişkiler ve Suriye var. Tahıl Koridoru ile ilgili konuşan Erdoğan “İnanıyorum
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında 9 Ağustos 2023’te toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) ilk defa “iklim değişikliği” bir milli güvenlik sorunu sayıldı, tartışıldı. Toplantı sonrası yayımlanan bildiride şu ifadelerle “iklim değişikliğine” yer verildi: Madde- 7. Küresel bir kriz halini almaya başlayan iklim değişikliğin, düzensiz göçlerden sosyal buhranlara, iç karışıklıklardan devletler arası çatışmalara kadar pek çok
Enerji bir iktidar döneminin ötesinde, uzun zaman ve istikrar gerektiren bir sektör olduğu için entegre bir yönetim anlayışını benimseyerek enerjinin çevre, tarım, su, vergi, rekabet, yatırım, ticaret, teknoloji, finansman ve dış politika/güvenlik boyutlarının etkin şekilde hükümet ve iş dünyası kararlarına, politika tercihlerine dahil edilmesi, “stratejik devlet menfaati” mülahazasının sadece genel yönlendirme ile sınırlandırılması gerekiyor. Enerjisiz
Enerji savaşlarının şiddetini arttırarak yeniden hayatımıza girdiği; yeşil dönüşümün hızlandığı; yapay zekâ temelli teknolojilerin enerji sektöründe oyunu belirlediği; yatırım ve ticaret akışlarının, kritik minerallerin arz güvenliği haritasının değiştiği; İEA ile OPEC savaşının yeniden gündemi işgal ettiği bir dönemden geçiyoruz. İklim değişikliği, 2050 karbondan arındırma hedefleri ve siber saldırılar bu savaşı daha da karmaşık ve içinden
Enerji sektörünün bütün paydaşlarının biraraya geldiği 12. Türkiye Enerji Zirvesi 21-22 Kasım’da Antalya’da gerçekleşti. COP 27 henüz bitmişken, ayağının tozuyla oradan gelenlerin de aktarımlarıyla, Zirve’nin yükselen değeri yenilenebilir enerji sistemleriydi. Eğer ülkedeki “puslu hava” kaybolursa, güneş, rüzgar, hidrojen ve enerji depolama tesislerine yönelik yatırımlar artacak böylece yakın gelecekte dengeler değişecek gibi görünüyor. Ortak kanaat, enerji
Cumartesi günü Cumhurbaşkanının da katılacağı bir toplantıda TOGG’un Gemlik Kampüsü açılışı yapılacak. Bugün baktım, çok sayıda köşe yazarı bu konunun çeşitli açılarına bakmış. Mesela Ege Cansen, bu yatırımın “gayri iktisadi” olduğunu vurguluyor. Geçmişini de yazmış. 28 haziran 2018’de Anadolu Grubu (yüzde 23), BMC (23), Turkcell (yüzde 23), Zorlu Holding (yüzde 23) ve TOBB (yüzde 8)
Dünya ekonomisi hızına yetişmekte zorlandığımız bir yapısal değişimden geçiyor. Kovid-19 öncesinde global ekonomide sinyallerini almaya başladığımız değişim süreci daha da hızlanmış durumda. 20 yıl evvel Çin ekonomisi ABD ekonomisinin yalnızca yüzde 10’u kadar iken günümüzde yüzde 75’ine denk geliyor. Keza dünya büyümesinin neredeyse üçte birini bugün Çin sağlıyor. Geride bıraktığımız son 30 – 40 yılda,