Estonya sendromunun ne olduğuna geleceğim, önce halimize bakalım, eskilerin deyişiyle “hâli pür melâlimize”, yani “kederli” halimize.AK Parti yayın organı gibi çalışan gazete ve televizyonlar daha kapanmanın dördüncü gününde, henüz günlük kovit ölüm sayıları 300-350’lerde seyrederken açılma planları yayınlamaya başladı.Salgın yönetimi, ya da sağlık bakanı yapmıyor kapanmanın son bulmasına dair açıklamaları. Turizm Bakanı Mehmet Ersoy yapıyor.
Sağlık Bakanı, “Hastaneye başvurular azaldı, test sayısı da doğal olarak azaldı” diye açıklıyor. Bakanın artık bir yılı geçmiş sürede, Covid salgınına ilişkin en temel ilkeyi yanlış anlamış olmasını görmek insanı hayrete düşürüyor. Uzun sokağa çıkma yasağının daha başındayız. Maalesef, korktuğumu söylediğim, “geçim sıkıntısı” intiharlarının haberleri daha bu hafta sonu düştü sosyal medyaya. Salgınla mücadelede başından
Nisan ayı enflasyon oranı bir önceki aya göre yüzde 1,68 artarak yüzde 17,14’ü buldu. Yurt içi üretici fiyatlarının bir yıl önce aynı aya göre %35,17 artması, ekonomistler tarafından artışın süreceği şeklinde yorumlandı. Enflasyon, şimdiden Mayıs 2019 sonrasındaki 23 ayın en yüksek. Ekonomist Uğur Gürses, rakamların açıklanmasının ardından enflasyon hedefini sorguladı. Gürses, Twitter hesabından “Ara malı
Pandemi döneminde sadece fiyatlar değil, umutsuzluk ve mutsuzluk da yükseldi. Türk lirasının değeriyle birlikte iktidara duyulan güven ve desteğin de düştüğü ileri sürüldü ki bunları yansıtan çeşitli çalışmalar var. Ancak Metropoll araştırma şirketinin hazırladığı ve geçen ay yayınlanan “Türkiye’nin Nabzı – Nisan 2021” raporu, bu etkilerin kökenlerine, vatandaşların ekonomik sorunları nasıl algıladığına ve buna bağlı
ABD Başkanı Joe Biden’ın “Ermeni Soykırımı” demesiyle Türkiye’de esen 24 Nisan fırtınası çabuk dindi. ABD Başkanlarının “S” sözcüğünü kullanmaması, yıllardır Türk dış politikasının birkaç temel amacından biri olmuştu. Biden’ın İngilizce “genocide – soykırım” deyip durumu ABD mahkemelerince yasallık kazandırması halinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın buna sert tepki vereceği söyleniyordu. Bu durumda daha önce Süleyman Demirel’in yaptığı
Nisan ayının son günlerinde Türk savunma sanayiinde kısa süre arayla iki önemli gelişme yaşandı. Önce 22 Nisan’da Baykar Savunma tarafından geliştirilen Akıncı adlı insansız hava aracından (İHA) güdümlü mühimmatlarla ilk kez atış testi yapıldı. ROKETSAN tarafından üretilen MAM-C, MAM-L ve MAM-T adlı farklı tiplerdeki güdümlü bombaları taşıyan PT-3 adlı prototip uçak, her üç bomba ile
2020’de Türkiye’de ne oldu? Bu soruya pek çok kişi “ne olmadı ki” diye cevap verecektir. Covid-19 salgını, milyonlarca insanın işsiz kalması, net döviz rezervinin negatife dönüşmesi, doların 5.9’dan 8.4 TL’ye çıkması, bir Merkez Bankası başkanının daha görevden alınması… Bütün bu olanlar büyük dalgalara ve hatta fırtınalara benzetilebilir. Dolar, enflasyon oranı, faiz gibi temel ekonomik değişkenlerin
“1 Mayıs özgürlüğün olmadığı ülkelerde, kapalı toplumlarda, kapalı rejimlerde kutlanamaz” diyor. Sonra başka ne diyor? Aksi halde diyor, “Resmi devlet törenine dönüşür”.Kim söyledi bu sözleri? Hayır, bilemediniz. Bu sözleri Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK) Başkanı Arzu Çerkezoğlu söylemedi. Söylese bir ihtimal kapısına dayanan polislerle soluğu savcının karşısında alırdı. “Sen Türkiye’de özgürlük yok demek mi istiyorsun?” diye.Bu
İşçileri Bakanı Süleyman Soylu’nun “muafiyet yok” demesinden bir gün sonra, yani tam kapanmanın birinci gününde bazı market ve tekel bayilerin alkol satması, “Hükümet esnaf karşısında bir kez daha geri adım mı attı” sorusuna yol açtı. Mesele tek bir geri adımdan, münferit bir hükümet-esnaf çatışmasından, küçük bir “alkol kavgasından” ibaret de değil.Önce tarafları dinleyelim, ardından bunun
27-29 Nisan’da Cenevre’de yapılan Kıbrıs görüşmelerinden ortak zemin çıkmaması, tarafların “anlaşamamakta anlaşması” zaten sürpriz değildi. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in gözetiminde yapılan “gayrı resmî” görüşmelerin, aslında Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini tanımadıkça “resmî” görüşmelere dönüşmesi sürpriz olurdu. Ancak Cenevre görüşmelerinde rüzgârın yön değiştirmeye başladığı söylenebilir. Gelişmelere yakın kaynaklara göre, görüşmelerde İngiliz ve Kıbrıs Rum