Londra Enerji Kulübü YK Başkanı
Geçenlerde açıklanan Dünya Bankası Grubu’nun üçüncü en büyük ülke programı, Türkiye’ye 5 yılda ilk etapta 17 milyar dolar ve sonrasında da 18 milyar dolar olmak üzere toplam 35 milyar dolar finansman sağlayacak. Bana sorarsanız, hükümetin kötü ekonomik yönetimi nedeniyle ciddi bir darboğaza girdiğimiz, uluslararası piyasalardan para bulamadığımız, bulduğumuz zamanlarda da yüksek faiz ödediğimiz ticari ve
Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar 28 Nisan’da İngiliz Financial Times gazetesine ABD enerji devi Exxon Mobil ile 1,1 milyar dolar tutarında 2,5 milyon ton sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) alımı için görüşmelerin sürdüğünü açıklamıştı. Bakan, Türkiye’nin “tek bir tedarikçiye” bağlı kalmamak için kaynaklarını çeşitlendirme gereğinden söz ediyordu; kast ettiği Rusya idi. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Vedant
Türkiye aslında çok zengin bir ülke. Yeni bir 2030 vizyonu gerekiyor. Gerçekten de öyle. Hiç lamı cimi yok. Mültecileri saymazsak 85 milyonluk orta sıklet bir ülkeyiz dünya liginde. Geçen yıl 1 trilyon doların üzerinde idi ilk defa GSMH’si. Satın alım gücü paritesine göre hesaplarsanız 2.75 trilyon dolar ile dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında gözüküyoruz. Küresel
‘Ne biçim bir soru bu?”, diyebilirsiniz haklı olarak. Yanıtı normal koşullarda son derece basit: “Halihazırdaki anayasal sisteme göre, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 50’nin üzerinde kim oy alıyorsa ülkeyi de o yönetiyor”. Dışarıdan bakınca da öyle. Yasama, yürütme ve yargıyı adeta tek elden yöneten bir cumhurbaşkanı var. Bir de O’nun, sözlerine “sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ve talimatları çerçevesinde…”
Artık şaşırmıyoruz. Jeopolitik dengeler rayından çıktı. İsrail, İran’a saldırdığında ya da Rusya Moldova’ya ait Trans-Dinyester’i de topraklarına ilhak etme yönünde çaba gösterdiğinde de şaşırmıyoruz. Tahran’ın Pakistan topraklarını füzeleriyle vurması da şaşırtmıyor, Libya’da uzun zamandır Türkiye’ye muhalefet eden Hafter kuvvetlerinin Ankara ile masaya oturması da. Hatta yarın bir gün Çin Halk Kurtuluş Ordusu kuvvetleri Tayvan’ın işgal
Bugün dünyada nüfusu yaklaşık 250 milyonu bulan Türk kökenli insanların çoğunluğunun dini İslam. Kimi Sünni, kimi Şii, kimi Alevi inancını taşıyor ama Türklerin tarihine baktığımızda İslam’dan önceki en eski dönemlerden günümüze kadar Tengricilik, Şamanizm, Budizm, Maniheizm, Anımizm, Totemizm, Hıristiyanlık ve Yahudilik de var benimsedikleri din ve inançlar arasında. Hatta son yıllarda özellikle gençler arasında farklı
İş dünyasında yönetim kurulu ya da yönetimde görev aldığımız zaman “çıkar çatışması” olabilecek başka görev ve sorumluluklarımızı bildiririz şirkete. O konulardaki hassas bilgilere erişmemize izin verilmez, karar oylamalarında oy kullanamayız. Kılı kırk yararız. Daha da ilerisi ve doğrusu, “çıkar çatışması” olan kişilerin görev almaması, hangi menfaate yakınsa o doğrultuda seçime yönlendirilmesidir. Aynı şekilde kamuda da
Hâlihazırda dünya nüfusunun yüzde 60’a yakını, yani 4.4 milyar insan, kentlerde yaşıyor. 2050’ye kadar bu nüfusa 2.5 milyar kişi daha katılacak. Bugün kimi kentlerin tanınırlılığı ait oldukları ülkelerin tanınırlılıkların bile önüne geçti. Tokyo, Londra, New York gibi kentlerin yıllık ekonomik büyüklükleri, birçok ülkenin GSMH’sını geride bırakıyor. Kentlerin sadece kendi sınırları dahilindeki altyapı, ulaşım, güvenlik, kültür
Bu sabah çok erken saatlerde Dubai’ye, merkezi orada olan dünyanın önde gelen enerji düşünce kuruluşlarından Gulf Intelligence’a, bağlandım. Dünya, bölgemiz ve Türkiye ile ilgili son gelişmeleri anlattım, sizlerle de kısa bir özetini paylaşmak istiyorum. Enerji geçiş sürecinin hızlandırılması bir “fantezi” Yeşil enerji dönüşümü elbette ki hepimizin istediği ve gerçekleştirmek için çaba harcadığımız bir süreç. Ama
Görevdeyken ABD Dışişlerinde üst kademelerde bulunmuş bir Amerikalı diplomat ile Marakeş’teki önemli bir toplantının kahve molasında sohbet ediyorduk. İçinde bulunduğumuz kritik dönemde ABD’nin sanki Türkiye’yi gözden çıkartmış gibi hareket ettiğini, oysa hesaba katılması gereken yeni dinamiklerin ortaya çıktığını belirterek Washington DC’de Türkiye politika (ya da politikasızlığını) kimin tasarlayıp icra ettiğini sordum. Elbette, bir ölçüde “checks-and-balances”