“Annemi, kız kardeşimi ve erkek kardeşimi katleden ben, Pierre Rivière.” Babasına kötü davrandıkları gerekçesiyle ailesini vahşice öldüren Normandiya köylüsü Pierre Rivière’nin hapishane günlüğü böyle başlıyor. Michel Foucault ve arkadaşlarının “19. Yüzyılda Bir Aile Cinayeti” başlığı altında topladığı, günlükten ve diğer belgelerden oluşan kitap cinnet, suç ve ceza tartışmaları için hala iyi bir referans. “Anamı kesen
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 10 Mart’ı 11 Mart’a bağlayan gece açıkladı ki Türkiye’de de saptanan 1 (yazıyla bir) koronavirüs vakası varmış. Zaten gündüz saatlerinde 114 ülkede ve bütün komşularda görülüp bir tek bizde görülmeyen hastalığın Türkiye’de de olabileceğini söyleyerek alıştırmaya başlamıştı. Hasta, virüsü Çin’den değil, Avrupa’dan kapmış bakanın açıkladığına göre. Belki de 2020 Çin-İtalya Kültür
“…Cehennem dünyaya salgın üflüyor nefesiyle” Hamlet Shakespeare’in yukarıdaki betimlemesini andıran günlerden geçiyoruz. Koronavirüs sonunda Türkiye’ye de geldi. Virüsün ne kadar sürede kontrol altına alınacağı öncelikle sağlık hizmetlerinin etkinliğine, alınan kararların isabetliliğine ve tabii ki vatandaşların sağduyulu hareket etmesine bağlı olacak. Bütün bunlara ilave olarak global çapta koordinasyon ve işbirliği de bir o kadar önemli. Çünkü
Yok. Türkiye’de Coronavirus (COVID-19) yok. Bu, Sağlık Bakanlığı’nın muazzam bir başarısı. Peşinen tebrik ederek başlayalım. 11 milyonluk nüfusuyla ve İran’a sınırı olmadığı halde 66 Coronavirus vakası görülen Yunanistan da dahil olmak üzere çevremizdeki her yerde bolca vaka görülürken, bu yazı yazıldığı sırada toplam vaka sayısı neredeyse 110,000’e ulaşmışken, Türkiye’de tek bir Coronavirus pozitif vaka olmaması,
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 9 Mart’ta Brüksel’e Rus devlet televizyonu Rossiya tarafından yayınlanan “Putin iki dakika bekletti” haber ve görüntüsünün kamuoyundaki etkisi altında gitti. Rus televizyonunun 5 Mart’taki bu görüntüleri, üstelik altına kronometre yerleştirerek 8-9 Mart’ta yayınlaması tesadüf değildi. Nitekim muhalefet partileri CHP ve İYİ Parti, eleştirilerini Türk diplomasisinin ne hale düşürdüğü üzerine kurarken MHP Erdoğan’ın
Ateşiniz, yani vücut sıcaklığınız 3 derece artsa ne olur? Soluğu hastanenin acil servisinde alırsınız, değil mi? Peki, ya dünyamızın ateşi 3 derece yükselse ne olur? Söyleyelim. Karalar ısındıkça okyanuslar ısınır. Bir yandan kutuplardaki buzulların erimesi hızlanır. Antarktika’da, yüzölçümü Büyük Britanya kadar olan “Thwaites” buzulunda hızlanan erimenin dahi, dünya çapında deniz suyu seviyesinin yükselmesine, New York’tan
Yunanistan Başbakanı Kyrikos Mitsotakis 6 Mart’ta CNN’e Avrupa’nın “Türkiye’nin şantajlarına boyun eğmeyeceğini” ilan etti. Bununla Türkiye’den ülkesinin sınırına yığılan on binlerce Suriye’li (ve diğer) mülteciyi kast ediyordu. Yunan polisinin sınıra dayanan mültecilere göz yaşartıcı bomba attığı, hatta ateş açıp ölüm ve yaralanmalara yol açtığı haberleri medyada yayılırken, Mitsotakis AB ile Türkiye arasında 2016’da imzalanan “düzensiz
Zülfü Livaneli, Türkiye’de yıllardır süregelen hak ve adalet arayışının simgesi olmuş bir isim. Elinden sazı, kalemi, mikrofonu düşürmemiş bir sanatçı. Milyonlara mâl olmuş bir müzisyen, yazar ve siyasi aktör… Şarkıları nesiller boyu dillerden düşmeyen, kendini sürekli yenilerken bile değerlerine sadık kalan bir kültür adamı…Türkiye’de onu tanımayan yoktur, hatta komşu ülkelerde ve Avrupa ülkelerinde de oldukça
“Güvenlik” söz konusu olduğunda, kişi hak ve özgürlükleri askıya alınabiliyor, yasalar çiğnenebiliyor, hatta insanlık-dışı davranışlar meşrulaştırılabiliyor. Böyle durumlarda güvenlik fikri, bireylerin hakları, özgürlükleri ve yaşam koşullarını tehdit eden bir düşmana dönüşebiliyor.Son iki haftadır, Avrupa’nın sınırlarının bu şekilde bir güvenlik meselesi haline getirilmesi suretiyle, Türkiye’den Avrupa’ya geçmek isteyen sığınmacıların insanlık-dışı muameleye maruz kaldıklarını görüyoruz. İdlib’de meydana
Bu yılın Oscar’larının en çok tartışılan konularından biriydi. En iyi yönetmen adaylarının arasında tek bir kadın bile yoktu, hatta son on yılda bu kategoride yalnızca bir kadın aday olabilmişti. Natalie Portman da bu durumu protesto etmek için törene yakasında kadın yönetmenlerin isimlerinin yazılı olduğu bir elbiseyle geldi. (Ki bu da “Portman samimi mi değil mi?”









