Mustafa Kemal Atatürk’ün 99 yıl önce bugün Türkiye’nin yönetim şekli olarak ilan ettiği Cumhuriyet, böylece ilk yüzyılının son yılına girmiş oluyor. Cumhuriyet ikinci yüzyılın eşiğinde. Cumhuriyetin ilan edildiği Türkiye, Osmanlı Hanedanı yönetiminde tam anlamıyla uçurumun eşiğinde bir ülkeydi. Bugünkü iktidar sahiplerinin her itirazı bağırarak susturmaya çalışan iddialarına karşı, İkinci Abdülhamid döneminde -bugünkü- Mısır, Kıbrıs, Tunus,
Mihail Gorbaçov’un 30 Ağustos’ta Moskova’da bir hastanede 91 yaşında öldüğü duyuruldu. Oysa Rus halkının büyük çoğunluğu için Gorbaçov manevi olarak zaten ölmüştü. ABD başta olmak üzere Batıda Gorbaçov hakkında muhtemelen Rusya ve eskiden Sovyetler Birliğini oluşturan cumhuriyetlerdekinden daha fazla taziye mesajı yayınlanacak. Bizde de şimdiden Gorbaçov güzellemeleri başladı. Kremlin’in ilk açıklaması Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in
Bugün 100’üncü yılında Zafer neye ve kimlere karşı kazanıldığıyla da yüzleşmek zorundayız. 100’üncü yıldönümünde Zafer ve Cumhuriyete layık olma kavramıyla da yüzleşmek zorundayız. Türkiye’de kitleleri vatan kavramıyla tanıştıran Namık Kemal oldu. “Vatan Yahut Silistre” eserinin sahnelenmesi ve halktan büyük ilgi görmesi üzerine Payitaht tarafından gönderildiği sürgünlerde 47 yaşında vefat etti. O zamana dek Halife Sultana
1960’lı yıllarda Dışişleri meslek memuru olmaya hak kazanan bir gencimiz geçirdiği zorlu giriş sınavlarından sonra aday meslek memuru olarak Bakanlık kapısından içeri adımını attığı andan itibaren kendini karışık duygular içinde bulurdu. Bu duyguları ona hissettiren şey intisap ettiği mesleğin kurumsal kimliği ve tarihimizde taşıdığı ağırlıktı. Birbirini tamamlayan bu her iki özelliği bu mesleğe, Ali Paşa
30 Haziran 2018 günü gazete, televizyon ve ajanslarda ilk bakışta sıradan görünen bir haber vardı. 83 yaşındaki Selahattin Angıner Manisa’daki evinin bir kısmını 20 bin kitap ve dergiden oluşan kütüphaneye çevirmişti. Angıner gençlerin okumamalarından şikâyet ederken elinde kitaplarla objektiflere tonton pozlar veriyordu. Haberde 15 Temmuz darbe girişimiyle bir ilgi yoktu gerçi ama Angıner’in 1960’larda Türkiye’de
Ankara Ulus’ta, tam da bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olan Birinci Meclis’in karşısında, Cumhuriyet Müzesi olan İkinci TBMM’nin ve Ankara’nın ilk oteli Ankara Palas’ın doğusunda, TC Merkez Bankası’nın hemen yanıbaşında yer alan 100. Yıl Çarşısı, kent içindeki konumu, yarışmayla elde edilmiş olması, karşısında bulunan tarihi, ulusal, kurumsal yapıların varlığı ile, bulunduğu odak açısından da çok değerli.
Ben 27 Mayıs 1960 darbesini Anayasa ve Hürriyet Bayramı diye kutlayan nesildenim. İlk okulda, ortaokulda, lisede tatil günüydü 27 Mayıs. Onun devrim değil, darbe olduğunun ve ülkenin Başbakanı (Adnan Menderes), Dışişleri Bakanı (Fatin Rüştü Zorlu) ve Maliye Bakanını (Hasan Polatkan) idam sehpasına göndermenin kutlanacak bir şey olmadığını anlamam için lise yıllarından itibaren eşitlikçi ve özgürlükçü
Bundan 103 yıl önce, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’dan başlattığı yolculuk Türkiye tarihinin önemli dönüm noktalarından biri oldu. Bazı başlangıçların başlangıç olduğu, olduğu sırada anlaşılmaz, sonradan adı konur. 19 Mayıs da öyleydi. Gelişmeler, Türkiye’nin Osmanlı Hanedanının iflasıyla bitme noktasına geldiği aşamada 19 Mayıs’ın dipten sekip yukarı tırmanışına başladığı gün olduğunu gösterdi.Geriye bakınca Mustafa
Dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve beraberindeki heyet, Irak ve Lübnan hükümetlerinin davetlisi olarak, 6 Ocak 1955 sabahı saat 10.30’da İstanbul Yeşilköy havaalanından kalkan özel bir uçakla, Irak’ın başkenti Bağdat’a gitti. Ziyaret, Irak’ın o devirde Türkiye’ye yakın duran Başbakanı Nuri Said’in 1954 yılı Sonbaharında Türkiye’ye yaptığı ziyaretin iadesi amacıyla düzenlenmişti.Osmanlı askeri okulundan mezun ve gayet iyi
Çocukluğum Ankara’da geçti. Evimiz Kavaklıdere’deydi. Babamla her akşam Kuğulu Park’tan Kızılay’a yürüyüş yapar; Meclisin önünden geçerdik. Meclis benim için önünden geçilen ağaçlıklı bir parktı. İlkokulda bir resim yarışmasında ödül kazanmıştım; TBMM’de, başbakan Bülent Ecevit’in elinden ödülü alırken fotoğrafım var. Yıl 1974. Ben çocuğum; Bülent Ecevit de çok genç. Aradan geçen neredeyse 50 yıl içinde, hiç