Türkiye, Balkanlar, eski Sovyetler Birliği, Orta Doğu, Kuzey Afrika/Akdeniz bölgesi gibi dört büyük fay hattının kesiştiği küresel ve bölgesel anlamda sancılı bir coğrafyada yer alıyor. Tarih boyunca güçler dengesinin sık yer değiştirdiği, geçmişteki düşmanlıkların etnik ve dini çatışmaların, siyasi anlaşmazlıkların, büyük istikrarsızlık ve belirsizliklerin hüküm sürdüğü, Müslümanlıkla Hristiyanlığın ve Yahudiliğin yakın ve sıcak temas halinde
Türkiye-Mısır diyalogun yeniden başladığının ilk işaretini 3 Mart’ta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Akdeniz’deki yetki sahalarının” görüşüldüğünü söyleyerek verdi. İki gün önce Mısır, Türkiye’nin BM’ye verdiği yetki sahası anlaşmasını dikkate alarak petrol ve gaz arama ruhsatları vermişti. Onu Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın 6 Mart’ta “Mısır ile faklı gelişmeler olabilir” beyanı izledi.Hatta İYİ Parti lideri Meral
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Türkiye ve Mısır arasındaki diplomatik temasların başladığını açıklamasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan da yakınlaşma sürecinin “devam ettiğini” açıkladı. İstanbul’da cuma namazı çıkışında konuşan Erdoğan, “Mısırla istihbari, diplomatik ve ekonomik olarak işbirliği sürecimiz devam ediyor. Sıkıntı söz konusu değil. Bunu en üst düzeyde değil de bir tık altında devam ediyor. Gönlümüz ister ki
Mısır’ın hidrokarbon yataklarının aranması için açtığı ruhsat ihalesinde Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate alması, geçtiğimiz günlerde, Atina-Kahire-Ankara üçgeninde diplomatik bir hareketlilik yaşanmasına yol açtı. 18 Şubat’ta 24 parsel üzerinden açılan uluslararası ihalede, Mısır arama/sondaj alanlarını Türkiye’nin 2019 yılında Birleşmiş Milletler’e bildirdiği kıta sahanlığının güney sınırında sonlandırdı. Mısır bir süre önce de Yunanistan-İsrail ve Kıbrıs Rum yönetimi arasında