Son iki hafta içinde ülkesini seven herkesi üzmesi gereken iki önemli gelişmeye tanıklık ettik. Bunların her ikisi de basınımızın pek ilgisini çekmedi. Yayınlanan tek tük birkaç haber de, günlük hayatın sıkıntılarını yaşayan sokaktaki insanlar tarafından fark edilmedi. Her iki gelişmenin de kesiştiği yer şu soruyu davet ediyor: Türkiye’nin siyasi ve ekonomik bağımsızlığı ne durumda? Türkiye,
Amerikan bankası Silicon Valley Bank’in geçen hafta batmasının ardından piyasalarda yaşanan güvensizlik, yatırım stratejileri ve müşterileri sebebiyle uzun süredir eleştirilere hedef olan İsviçre Bankası Credit Suisse’i de batmanın eşiğine getirdi. Ardarda gelen bu çöküşler yeni bir küresel kriz endişesini alevlendirerek finansal piyasalarda paniğe sebep oldu. ABD Başkanı Joe Biden Silicon Valley Bank’teki bütün hesapların federal
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Kahramanmaraş depremlerinde askerin geç müdahale ettiği eleştirileri, bunun da can kayıplarını arttırdığı suçlamalarına yanıt verirken Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilk sarsıntıdan itibaren yaptıklarının bir dökümünü verdi. Bu döküm askeri birliklerin 7,7 büyüklüğündeki ilk sarsıntının saat 04 .17’den itibaren neler yaptığının, yine “ceride” olarak adlandırılan askeri kayıt sistemine göre neler yaptığını söylüyor.
Dışişleri Bakanlığımız, ABD’de ve Avrupa ülkelerinde son günlerde meydana gelen şiddet olayları sebebiyle vatandaşlarımıza bir seyahat uyarısı yayınlamış. Bu ülkelere seyahat etmeyi düşünüyorsanız, risk altında olacağınızı bilin, şayet orada iseniz de, herhangi bir sorunla karşılaştığınızda temsilciliklerimize müracaat edin diyerek, vatandaşlarımızı uyarıyor. Ne kadar düşünceli bir davranış, değil mi? Diğer taraftan, örneğin mevcut çağdışı yönetime canı
Eski Amerikan Ulusal Güvenlik danışmanı ve BM Büyükelçisi John Bolton’un 16 ocak’ta The Wall Street Journal’da çıkan ve “Erdoğan seçimi kazanırsa Türkiye’nin NATO’dan çıkarılmasını” öneren yazısının yarattığı tepkiler tazeyken The Economist dergisi 19 Ocak tarihli “Türkiye Diktatörlüğün eşiğinde olabilir” başlıklı sayısında “Seçimler öncesinde Biden ve müttefiklerinin Erdoğan’a daha sert bir mesaj vermesi” gerektiğini savunan bir
Türkiye-ABD ilişkileri şimdiye kadar hiç olmadığı kadar gergin. Taraflar, her ne kadar ilişkilerdeki ciddi sorunları ön plana çıkarmamaya özen gösterseler de eskilerin deyimiyle “mızrak çuvala sığmıyor”. Buna, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 18 Ocak’ta Türkiye-ABD Stratejik Mekanizma toplantısı için muhatabı Antony Blinken ile ilk kez Washington’da yaptığı görüşmede de tanık olduk. Zira, Joe Biden’ın Başkanlığı devralmasından
İç politikada seçimlerin ne zaman yapılacağı, Altılı Masanın cumhurbaşkanı adayının kim olacağı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına kayyum atanıp atanmayacağı gibi yoğun bir gündeme odaklanılmışken Türkiye, 2023’e dış politikada arka arkaya kötü haberlerle girdi. İsveç’le PKK gerilimi 11 ocakta İsveç’in başkenti Stokholm’deki belediye meydanında yasadışı PKK terör örgütlerince düzenlenen Türkiye ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan aleyhindeki çirkin
Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’ye olası F-16 satışı ile ilgili kararını ABD Kongresi’ne gönderdi. Bakanlık satışa ilişkin resmi bildirimini önümüzdeki hafta açıklayacak, ardından 15 günlük bir kongre maratonu başlayacak. Yeni F-16 uçaklarının ve modernizasyon kitlerinin satışına ilişkin karar Senato’daki ilgili komitelerin başkan ve kıdemli üyelerine iletilirken Amerika siyasi gündemi, Temsilciler Meclisindeki gerginliklerle boğuşuyor. Geçen
“Dış politika manevraları Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a seçim kazandır mı?” sorusunun yanıtı ekonomide yatıyor. Çünkü aynı soruyu “Dış politika manevraları Erdoğan’a seçim ekonomisini üst sınırda uygulamasına yetecek miktarda dış kaynak sağlayacak mı?” diye sormak da mümkün. Bu soruyu Suudi Arabistan’ın Merkez Bankası’nda (TCMB) 5 milyar dolarlık hesap açtığı gün soruyoruz; 5 milyar daha geliyor. Suudi Arabistan’ın