Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis bugün aynı vesile ama tamamen ayrı nedenlerle Kıbrıs’ta. Erdoğan ve Türkiye için 20 Temmuz 2024, Adadaki Türklerin katliamlardan kurtarılması için 1974’te Başbakan Bülent Ecevit’in ona verdiği isimle “Barış Harekatının” 50’inci yıldönümü. Miçotakis ve Yunanistan içinse Ada’nın bölünmesine yol açan “Türk işgalinin” 50’inci matem günü. Türkiye, iktidar ve
BM Kıbrıs Özel Temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar’ın açık mektubunu okurken, ironinin tadını çıkarmamak elde değil. Altı aylık bir çabanın ardından Holguín, Kıbrıs sorununun çözümü için “farklı düşünmemiz gerektiği” sonucuna varıyor. Gerçekten mi? Onlarca yıldır apaçık ortada olan bir gerçeği anlamak için altı ay mı gerekiyor? Holguín, 10 Temmuz’da BM Genel Sekreteri António Guterres’e raporunu
Özgür Özel CHP’yi dış politikada önce çıkarması hem Türkiye’ye dışarıda ayrı bir görünüm vermeye hem de AK Partide yankı bulmaya başladı. Bunun ilk örneğini Özel’in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a diyalog çağrısında bulunması ve Erdoğan’ın kapıyı açmasıyla başlayan ilk görüşmede, 2 Mayıs’ta görülmüştü. Özel, Erdoğan’a dış politikada kendilerine de bilgi verilirse CHP’nin de Türkiye’nin çıkarına gördüğü konularda
Kıbrıs görüşmeleri, yıllardır çözüme ulaşamayan bir süreç olarak iki toplum arasında derin ayrılıkların ve siyasi çekişmelerin sahnesi olmaya devam ediyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin’e ilettiği 3D (doğrudan uçuş, doğrudan ticaret, doğrudan temas) talebi, müzakerelerin geleceği açısından önemli bir dönüm noktası
Türkiye ve Kıbrıs’taki son siyasi gelişmeler, uzun süredir devam eden kutuplaşmadan daha normalleşmiş bir siyasi ortama doğru kayma çabalarını ortaya koymakta. Türkiye’de yerel seçimlerin ardından iktidar partisi AKP ile ana muhalefet partisi CHP arasında bir süreç başlatıldı. Benzer bir süreç de Kıbrıs’ta yaşanmakta; AKP, beş yıl aradan sonra KKTC’nin ana muhalefet partisi Cumhuriyetçi Türk Partisi
Kıbrıs Türk muhalefet lideri, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman 25-26 Haziran’da Ankara’daydı. Ptotokoler olarak CHP ile görüşmeye gelmişlerdi. Özgür Özel’in seçildikten sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) ziyaret etmesinden ve ziyaret sırasında kendileriyle de görüşmüş olmasından memnun olmuşlardı. Gelmişken AK Parti’yle görüşmek için de randevu istediler; beş yıldır iktidar CHP’nin “kardeş partisi”
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in 13 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuğu olarak Ankara’da ağırlanmasından beklenen en önemli sonuç bir tatsızlık çıkmaması olacak. Evet, 7 Aralık’ta iki liderin Atina’da imzaladığı “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi”nin içini doldurmak için bir dizi protokol ve anlaşma masada. Yıllık ticaretin 6 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkarılmasından yasa
Avrupa Birliği’nin 17 Nisan’daki özel Konsey oturumunda uzun bir süreden sonra Türkiye ile ilişkiler ele alındı. Gerçekten ele alındı mı onu saptamak zor. Zira Zirve sonrasındaki açıklamayı okuyunca Türkiye’nin ciddiyetten uzak yüzeysel bir şekilde değerlendirildiğini anlıyorum. Geçtiğimiz yaz AB liderleri, dış politikadan sorumlu Yüksek Temsilci Josep Borrell’den Türkiye ile ilişkilerin nasıl düzeltilebileceğine ilişkin bir rapor
Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi 17 Nisan’da aldığı kararla Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesini Kıbrıs sorununun BM parametrelerinde çözümüne bağladı. AB’ye sert tepki gösteren Dışişleri Bakanlığı, ilişkilerin Kıbrıs meselesine indirgenmesini “stratejik vizyon eksikliği” olarak değerlendirerek AB ile diyaloğun mütekabiliyet çerçevesinde ele alınacağını belirtti. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, “AB ile diyaloğumuzu, mütekabiliyet çerçevesinde, AB’nin önümüzdeki
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bundan böyle Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğini öngörmeyen hiçbir anlaşma için masaya oturmayacaklarını söyledi. İddia edildiği gibi bir “Kıbrıs krizinden” söz edilemeyeceğini ve bir daha 2004’teki gibi bir oyuna gelmek istemediklerini söyleyen Tatar, Adadaki Türk ve Rum halklarının yan yana iki devlet olarak yaşayabileceği bir anlaşmayı amaçladıklarını söyledi.