Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca bir hafta sonra, 14 Aralık’ta Suriye’nin geleceği konusunda ilk masa Ürdün’ün Kızıldeniz liman şehri Akabe’de kuruldu. Bu toplantı iki oturum halinde yapıldı. Sekiz Arap ülkesi (ev sahibi Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan, Irak, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Bahreyn) dışişleri
Şam’daki rejim değişikliği boşluğundan yararlanan İsrail, savunmasız kalan Suriye’ye ağır darbeler indiriyor. İsrail uçakları 9 Aralık’ta Lazkiye limanında Suriye’ye ait ne kadar savaş gemisi, teknesi varsa bombalayıp batırdığında son birkaç gündür artan hava saldırılarının öncekilerden farklı olduğu anlaşılmıştı. Nitekim 10 Aralık sabahı İsrail Ordu Radyosu, tarihlerinin en büyük hava harekâtıyla Suriye’nin askeri altyapısını ortadan kaldırdığını
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye’de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve ona bağlı muhalif grupların Şam’ı ele geçirdiğini ve Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Şam’ı terk ettiğini duyurması üzerine yaptığı değerlendirmede Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönmesi için çalışma başlattıklarını duyurdu. Doha Forum 2024 kapsamında Katar’da bulunan Dışişleri Bakanı 8 Aralık’ta burada yaptığı basın açıklamasında Suriye’deki gelişmeleri değerlendirdi.
Suriye’de silahlı muhalif güçler, başkent Şam’a girdiklerini, Baas Partisi rejiminin devrildiğini ve Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın 7 Aralık itibarıyla kaçtığını ilan etti. Reuters haber ajansı, Esad’ın ülkeyi, “bilinmeyen bir yöne” doğru terk ettiğini bildirdi. Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) önderliğindeki muhalif güçlerin rejimi devirdiği açıklamasından kısa süre önce bir açıklama yapan Başbakan Muhammed Gazi El Celali,
Önceden söyleyeyim: “Batı kendini batırırken Çin Batının ekonomi-politik putlarını kırıyor” demek, ne Komünist Parti yönetimindeki Çin’e övgü, ne kendi değerlerini batırmakta olan Batının halinden memnuniyet duymak anlamına geliyor. Bu yazı daha çok 21’inci yüzyılın ilk çeyreğini bitirirken geldiğimiz ve aşmak üzere olduğumuz eşiğin fotoğrafını çekme gayretidir. Batı kendi kurallarını çiğnerken Son örnekten başlayalım. Fransa’da Michel
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum’un 27 Kasım’da CNN Türk’de Dicle Canova’ya söyledikleri MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Öcalan Açılımının “Terörsüz Türkiye’nin” yanı sıra Erdoğan’ın yeniden aday olma yolunu açma amacını da ortaya koyuyordu: “7 Mayıs 2028’den önce Meclis’te alınacak kararla Cumhurbaşkanımıza adaylık yolu açılabilir. Erdoğan, Türkiye’nin milli bir değeridir. Böyle bir değerimiz varken, güçlü
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 23 Kasım’daki basın toplantısında Donald Trump’ın 20 Ocak 2025’te başlayacak ikinci ABD Başkanlığı dönemine dair, önümüzdeki dönem Türk dış politikasındaki muhtemel konumlanışları da belli eden bir analiz yaptı. Bu Trump analizini Ankara’nın çantasındaki üç hassas dış politika ve güvenlik kırılmasını saptayarak mercek altına almakta yarar var. Fidan, Trump’ın “Bu kadar İsrail
İstanbul Ekonomi Araştırma şirketi 15 Kasım’da yayınladığı “Türkiye Raporu” çalışmasında daha önce yapmadığı bir şey yapmış. 1-6 Kasım tarihlerinde 26 ilde 1866 deneğe kendilerini etnik olarak nasıl tanımladıklarını sormuş; Türk mü, Kürt mü, Zaza mı, Arap mı, Çerkes mi? Kürt sorunu olduğuna inanıp inanmadıkları, Kürt sorunu ya da PKK sorunu olarak yanıtlasınlar, çözümü nerede gördükleri,
Türkiye’yi hedef alan iki vekil gücün liderlerine ilişkin Ekim ayında, ardı ardına önemli gelişmeler yaşandı. Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) lideri Fethullah Gülen, 20 Ekim 2024 tarihinde ABD’de vefat etti. Aynı günlerde FETÖ terör örgütü tarafından 15 Temmuz’da bombalanan Gazi Meclis’te, diğer terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın, DEM Parti milletvekillerine hitap etmesi, PKK’nın silah bırakması
İsrail’in önceki Dışişleri Bakanı İsrael Katz kafayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a küfretmeye takmıştı, cevabını vermek de Dışişleri Sözcüsü Öncü Keçeli’ye düşüyordu. Binyamin Netanyahu, Gazze’yi yerle bir eden Savunma bakanı Yoav Gallant’ı artık yeterince şahin bulmayınca yerine Katz’ı getirdi. Yeni İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar’ın ilk açıklamalarından biriyse “Siyasi bağımsızlığı olmayan büyük milletlerden biri” ve “Yahudilerin doğal









