Türkiye ile İngiltere arasında son yıllarda giderek derinleşen işbirliği, Ankara’nın gerek Amerika Birleşik Devletleri gerekse Avrupa Birliği ile ilişkilerinin sorunlu seyrettiği dönemde oldukça dikkat çekiyor. Hatta Ankara-Londra arasındaki yakınlaşmayı yeni bir stratejik ortaklık şeklinde yorumlayanlar da var.[i] Dolayısıyla, Nisan sonu Cenevre’de düzenlenen Kıbrıs görüşmeleri öncesinde İngiltere’nin Ankara’nın iki devletli çözüm önerisini destekleyebileceğine ilişkin basında çıkan
Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkileri normalleştirme çabaları geçtiğimiz hafta sonu dışişleri bakanları seviyesine yükselirken, Mısırlı bakan Semih Şükri, Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı görüşmeyi yorumladı. Mısırlı Bakan, “Mısır, her iki tarafın da faydasına olacak bir diyalog ve çıkarlara zarar verilmeden uluslararası hukuk kurallarına uygun ilişkiler kurulmasında istekli” dedi. Ülkesindeki bir televizyon kanalına konuşan
Uzun süredir Türkiye’nin gündeminde olan, ABD’nin Ağustos 2017 tarihli “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası” (CAATSA) kapsamında Türkiye’ye yaptırım uygulaması ihtimali, 14 Aralık akşam saatlerinde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo tarafından yapılan açıklamayla yeni bir safhaya geçti. Açıklamanın Pompeo tarafından yapılmış olması bizleri yanıltmasın, elbette yaptırım direktifi ABD Başkanı Donald Trump’ın imzasını taşıyor. Zaten bu
Demokrasi çağdaş eşitlikçi bir topluma inanmış herkesin teorik olarak tartışmasız kabul ettiği bir yönetim biçimi. Son iki yüz küsur yıldır dünyanın her yerinde daha iyi bir toplum isteyenler, özleyenleri hareket geçiren bir ideal. Ama son zamanlarda demokraside ciddi sorunlar yaşanmaya başlandı Türkiye’de ve birçok ülkede.Meselenin ne olduğu anlamak ve kaynağına inmek için 2500 yıl kadar
Doğu Akdeniz’de sıcak geçen hafta sonu diplomasisinin ardından yeni hafta iki kritik toplantıyla başlıyor. Türkiye bir yandan Fransa-Yunanistan eksenini diplomatik hamlelerle kırma ve AB içinde bir çatlak bulma, bir yandan da son olarak KKTC ile ortak bir tatbikat düzenleyerek kararlılık gösterme çabasında. Yani, gerilimin tarafları olası bir toplantı masasına getirecekleri sopaları biriktirirken, henüz çözüme zemin
Biz Türkiye’de üç maymun mantığıyla hareket etmeyi pek severiz. Özellikle hükümetlerimiz o veya bu konuda, olan biteni halkından saklamaya pek meraklıdır. “Görmedim, duymadım, ağzımı da sıkı tutarım” diyerekten aile içi şiddetten hukuksuz hapis cezalarına, işkenceden insan hakkı ihlallerine on yıllar boyu “şerbetlenmiş” bir toplumuz ne de olsa… Üç maymunun kör, sağır, dilsiz olma mantığı bize
Cumhurbaşkanlığı’nda düzenlen Sağlık Politikaları Kurulu Toplantısı’nın ardından koronavirüsü riskine karşı eğitimden spora pek çok alanda ülke çapında alınacak önlemler açıklandı. Buna göre, ilk, orta ve lise okulları 16 Mart tarihinden itibaren bir hafta tatil edilecek, ardından uzaktan eğitime geçilecek. T24’te yayınlanan habere göre dört buçuk saat süren toplantının ardından bir açıklama yapan Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim
Yok. Türkiye’de Coronavirus (COVID-19) yok. Bu, Sağlık Bakanlığı’nın muazzam bir başarısı. Peşinen tebrik ederek başlayalım. 11 milyonluk nüfusuyla ve İran’a sınırı olmadığı halde 66 Coronavirus vakası görülen Yunanistan da dahil olmak üzere çevremizdeki her yerde bolca vaka görülürken, bu yazı yazıldığı sırada toplam vaka sayısı neredeyse 110,000’e ulaşmışken, Türkiye’de tek bir Coronavirus pozitif vaka olmaması,
“Güvenlik” söz konusu olduğunda, kişi hak ve özgürlükleri askıya alınabiliyor, yasalar çiğnenebiliyor, hatta insanlık-dışı davranışlar meşrulaştırılabiliyor. Böyle durumlarda güvenlik fikri, bireylerin hakları, özgürlükleri ve yaşam koşullarını tehdit eden bir düşmana dönüşebiliyor.Son iki haftadır, Avrupa’nın sınırlarının bu şekilde bir güvenlik meselesi haline getirilmesi suretiyle, Türkiye’den Avrupa’ya geçmek isteyen sığınmacıların insanlık-dışı muameleye maruz kaldıklarını görüyoruz. İdlib’de meydana
Nuri Çolakoğlu Günlerdir, haftalardır televizyonlardaki haberleri, tartışmaları izliyorum, gazeteleri, internetteki yorumları takip ediyorum. Tabii hep konumuz İdlib. Ama bu sorunu anlamaya, denklemi çözmeye çalışırken en önemli noktanın hep gözden kaçırıldığını görüyorum. Hem de bu 200 yıllık bir sevda. Biraz daha açık anlatayım. Doğu Avrupa steplerinde küçük bir beylikten, Moskova Knezliği’nden doğup büyüyen Rusya’nın 200 yıldır









