9 Mayıs Avrupa’nın Doğusu ve batısında iki ayrı adla anılıyor. Avrupa’nın Batısında 9 Mayıs Avrupa’nın Birliği günü, Avrupa Birliği’nin AB temellerinin atıldığı tarih olarak anılıyor. Bugün Avrupa marşı ilan edilen Beethoven’in 9’uncu Senfonisi eşliğinde AB ülkelerinde kutlanıyor. Avrupa’nın Doğusunda ise Müttefik orduların Berlin’e girip İkinci Dünya Savaşının Avrupa’da sona erdirişinin, Faşizme ve Nazizme karşı kazanılan
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ABD Başkanı Donald Trump ile başta Gazze krizi olmak üzere bölgesel konularda bir telefon görüşmesi yaptı. İletişim Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada Erdoğan’ın Trump’a Gazze’deki “insani krizin vahim boyutlara” ulaştığı ve Türkiye’nin krizin çözümü için her türlü desteğe hazır olduğunu söylediği bildirildi. İletişim Başkanlığı ayrıca iki liderin Rusya-Ukrayna Savaşı, Suriye’nin toprak bütünlüğü, ABD’nin
Jeopolitik gelişmeler hızlanınca Türkiye’nin nasıl bir yolda ilerleyeceği sorusu gündeme yerleşti. Yaşanan son olaylar, bu sorunun dış politika kadar iç politika bakımından da güncellik taşımasını beraberinde getirdi. Esasen jeopolitik devinim dış politika ile iç politikayı birbirinden ayırmaz, daha da yakınlaştırır. Bütüncül bakışı gerekli kılar. Ayrıca, aksi düşünülse de yol ayrımı aniden oluşmaz. Başka bir ifadeyle,
Son dönemde uluslararası görüşme trafiği arttı. Üst düzey zirveler, kritik ziyaretler, toplantılar yapıldı. Canlı yayınlar, basın açıklamaları izledik. Bunlar arasında bana iki fotoğraf dikkat çekici geldi: Türkiye açısından öne çıkarılabilecek özellikte. Birinci fotoğraf, Kiev’de düzenlenen Zirve’ye ait. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’ye destek vermek amacıyla 24 Şubat 2025 tarihinde savaşın dördüncü yılına girildiği ve Ukrayna’nın
ABD Başkanı Donald Trump’ın 18 Mart’ta Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’le aylardır konuşulan telefon görüşmesini yapacağını açıklaması, Kremlin’in de bunu doğrulaması küresel gerilimi doruğa çıkardı. Bunun birkaç gün öncesinde Trump’ın eğer Putin Ukrayna ateşkesi için koşullarını kabul etmezse mali yaptırımları artıracağını söylemesi bunun kanıtı. İsviçre bankası USB’nin “uzun süreli küresel ticari savaş” olasılığının arttığı uyarısı yapması
Bir süredir Avrupa’yı yeniden konuşuyoruz. Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik hedefini de vurgulamayı ihmal etmiyoruz. Üstelik Avrupa’yı mevcut durumundan ancak bizim kurtarabileceğimizi düşünerek. Geleceğin inşasına ortak olalım istiyoruz. Jeopolitik vurgular söylemimize egemen durumda. Gerisi nasılsa kendiliğinden gelir anlayışındayız. Ne de olsa içimiz dolu, on yılların deneyimiyle zorlu yolun yarattığı düş kırıklıkları var. Öfke duyuyoruz. Suçluyoruz. Güvenmiyoruz.
Avrupa Birliğinden Türkiye’ye ikiyüzlü teklif derken Polonya Başbakanı Donald Tusk’un 12 Mart’ta Ankara’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yaptığı tekliften söz etmiyorum. Tusk, Türkiye’nin Rusya-Ukrayna görüşmelerinde öncü rol üstlenmesini istiyor. Ama bu ne sadece AB dönem başkanlığını yürüten Polonya’nın ne de şimdiye dek NATO üyesi olmasına rağmen hem Rusya hem Ukrayna ile dengeli ilişki götürebilen Türkiye’nin elinde.
NATO yetmiş yılı aşkın bir süredir Batı güvenliğinin temel taşı olmuş, çeşitli çatışmalarda yaşanan gerilemelere rağmen yeni bir dünya savaşını önlemiştir. Ancak Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönmesi ve Amerika’nın ittifaktaki rolünü açıkça sorgulamaya başlamasıyla birlikte NATO’nun geleceği giderek daha belirsiz bir hal aldı. Avrupa ABD olmadan kendini savunabilir mi? Türkiye bu değişen güvenlik ortamında
“Cin şişeden çıktı ve geri koymanın bir yolu yok.” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İngiliz Financial Times gazetesine yaptığı açıklamalarda söylediği bu cümle Türkiye’nin ABD Başkanı Donald Trump’ın son birkaç haftadır yaptığı çıkışlarla değişen küresel jeopolitiğe nasıl baktığını özetliyor. Bu cümlenin bir öncesinde “Türkiye, NATO’nun dağılması halinde oluşacak yeni Avrupa güvenlik mimarisinin bir parçası olmak isteyecektir”
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky’nin son Twitter açıklaması ve ABD Başkanı Donald Trump’a gönderdiği yeniden görüşme mektubu, Beyaz Saray’da Trump ile yaşadığı aşağılayıcı tartışma ve Londra’da Avrupalı liderlerle yaptığı görüşmelerin ardından mecburen stratejik bir değişime yöneldiğini gösteriyor. Zelensky, Avrupa’nın güvenlik garantilerinin sınırlarını, Rusya’ya üç yıldır süren savaşı sona erdirme baskısı yapmadaki zorluklarını, dahası askeri ile