Almanya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Franck- Walter Steinmeier’in üç günlük Türkiye ziyareti zamanlı ve yararlı oldu. Türkiye ile Almanya arasındaki diplomatik ilişkilerin başlamasının yüzüncü yılı vesilesiyle gerçekleşen bu ziyaretin sembolik boyutu doğal olarak öne çıktı. 31 Mart yerel seçim sonuçlarının beraberinde getirdiği ülkemizdeki siyasi dönüşüm ortamının ve doğurduğu “daha iyi bir gelecek, daha iyi bir yönetim”
Avrupa Birliği’nin 17 Nisan’daki özel Konsey oturumunda uzun bir süreden sonra Türkiye ile ilişkiler ele alındı. Gerçekten ele alındı mı onu saptamak zor. Zira Zirve sonrasındaki açıklamayı okuyunca Türkiye’nin ciddiyetten uzak yüzeysel bir şekilde değerlendirildiğini anlıyorum. Geçtiğimiz yaz AB liderleri, dış politikadan sorumlu Yüksek Temsilci Josep Borrell’den Türkiye ile ilişkilerin nasıl düzeltilebileceğine ilişkin bir rapor
Avrupa bütünleşme sürecine ivme sağlayan önemli liderler oldu. Avrupa Komisyonu’nun eski başkanlarından Jacques Delors bunlardan biriydi. Delors’lu yıllara Avrupa bütünleşme sürecinin “altın çağı” olarak atıfta bulunanlar haksız sayılmaz. Avrupa’nın inşası sürecinde Delors’un oynadığı rol büyük. Bir barış ve refah projesi olarak AB’nin yükselmesinde ikinci nesil Avrupalı liderlerin önde gelen bir temsilcisiydi Delors. Jean Monnet gibi
Artık biliyorsunuz, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ara sıra “X” hesabını sadece İngilizce mesaj vermekte kullanıyor. Böylelikle Şimşek’in o mesajları Türk kamuoyundan, seçmeninden çok dışarıya, dış siyaset ve ekonomi çevrelerine vermeyi amaçladığını anlıyoruz. Şimşek’in 30 Kasım akşamüzeri, TRT Canlı yayınına katılmadan hemen önce X hesabından yaptığı yayını da böyle okumak gerekiyor. Doğrusu Şimşek yabancı
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 17 Kasım’da Almanya çalışma gezisinin hazırlıkları aylardır devam ediyordu. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un 28 Mayıs’ta Erdoğan’ın yeniden seçilmesi ardından açtığı tebrik telefonunda yaptığı davetin Türkiye-Almanya ilişkilerine değil, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine de yeni bir nefes getireceği umuluyordu. Özellikle ekonomik ilişkilerde 2021’de 41 milyar doları aşan ticaret hacminin daha da geliştirilmesi için çaba harcanıyordu.
Avrupa Komisyonu 9 Kasım’da Arnavutluk, Bosna Hersek, Kosova, Karadağ, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Türkiye ve ilk kez Ukrayna, Moldova Cumhuriyeti ve Gürcistan’ın Avrupa Birliği’ne katılım yolunda kaydettikleri ilerleme ve mevcut durumun ayrıntılı bir değerlendirmesini sunan 2023 Genişleme Paketi’ni kabul etti. Paket, Rusya’nın doğrudan ya da dolaylı etkisinin bir kanıtıdır. Birkaç on yıl içinde Avrupa haritasına dönüp
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Can Atalay’a tahliye kararı veren Anayasa Mahkemesinin “yetkisini aştığı” değerlendirmesini 7 Kasım’da davaya bakan Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderdiği haberi AYM’nin bir kararına daha uyulmayacağını göstermekle kalmamıştı. Aynı zamanda yargı bünyesindeki fay hatlarındaki enerji birikiminin tehlikeli boyutlara geldiğini göstermişti. Ancak kimse işin Yargıtay’ın AYM’nin Atalay’ın tahliyesini isteyen 9 üyesi hakkında suç duyurusunda
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılının anlamı büyük. Demokrasi ve dış politika bağlamında öne çıkan boyutlardan biri Türkiye’nin uluslararası konumu. Bugüne değin stratejik bir hedef olarak görüldüğü ifade olunan Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik yolunda nasıl bir vizyon ortaya konulacağı bu açıdan önem taşıyacak. Mevcut siyasi söylemler arasında dikkati çeken iki yaklaşım üzerinde durulmasında yarar var: Bunlardan birincisi, Türkiyesiz
Almanya Federal İçişleri ve Yurt Bakanı Nancy Faeser, geçtiğimiz gün Hürriyet Gazetesi’ne verdiği mülakatta Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki göç anlaşmasının yenilenmesi gerektiğini söyledi. Faeser, AB’nin Türkiye’ye daha fazla mali destek verebileceğini ifade ederken, Türkiye’den de “sorumluluklarını sürdürmesini” beklediklerini dile getirdi. Bu açıklamanın yapıldığı gün AB üye ülke temsilcileri Ortak Avrupa Göç Sistemi’nin yeni maddeleri
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 1 Ekim’de yeni yasama yılını açış konuşması, birkaç saat önce, Meclis binasının birkaç yüz metre ilerisindeki İçişleri Bakanlığına yönelik terör saldırısının gölgesinde kaldı. Erdoğan konuşma metninde yer alan “Bölücü terör meselesini, sınırlarımız içinde büyük ölçüde çözdük” cümlesine, metinde yer almayan “Bu sabahki eylem terörün son çırpınışlar” cümlesini eklemek zorunda kaldı. Erdoğan konuşmasının