2020’li yıllar itibariyle Avrupa’da siyasal ve toplumsal anlamda ciddi krizler ve sorunlar var ve Avrupalı liderler bunların üstesinden gelmeye çalışıyor. Son yerel seçimlerin de gösterdiği üzere Türkiye’de de değişim rüzgârları oldukça güçlü esiyor. Almanya’nın da aşırı sağ parti ve gruplarınının yükselişte olduğu bir dönemde sosyal demokrat bir siyasetçi olan Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier 22-24
“Laiklik kesinlikle ateizm değildir. Ben Recep Tayyip Erdoğan olarak Müslümanım ama laik değilim. Fakat laik bir ülkenin başbakanıyım. Laik bir rejimde insanların dindar olma ya da olmama özgürlüğü vardır.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne dek laiklik konusunda söylediği bu en açık ve en ileri ifadesini 14 Eylül 2011 tarihinde Kahire’de Mısırlı gazeteci Mona Shazly ile mülakatında söylemişti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yıllarca “darbeci” diyerek Türkiye-Mısır ilişkilerini dondurmasına neden olan Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah Sisi’yi üçüncü defa seçilmesinden dolayı kutladığını Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı açıkladı. Türk dış politikasının son dönemlerde değişen koşullara göre akılcı manevralar kisvesinde sunulan u-dönüşlerinin örneği olan Sisi’ye seçim kutlamasına gelmeden önce hiç eskimeyen bir siyasi fıkrayı anlatmak isterim. Fıkra bu ya,
Araya girip rica eden Katar Emiri Şeyh İkinci (El Sani) Temim olunca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kırmamış, daha fazla uzatmayıp “darbeci” ve “katil” dediği Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah Sisi ile barışmış. Yakınlarda İstanbul’da öldürülen Cemal Kaşıkçı’nın katili olmakla suçladığı Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile de barışmıştı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimini desteklemekler, darbecilikle
Son günlerde muhafazakâr ve İslamcı isimlerden görmezden gelmenin imkânsız olduğu tuhaf uyarılar geliyor; tam da 15 Temmuz’un altıncı yılına yaklaşırken. Bu çıkışların ortak noktasında camilerde içten içe bir şeylerin çevrildiği, hatta Diyanet İşlerinin de buna adeta göz yumduğu iddiası saklı. Örnek olarak Cemil Çiçek’in sözlerine bakalım. AK Parti döneminde TBMM Başkanlığı, Adalet Bakanlığı, Hükümet Sözcülüğü
Körfez, coğrafi konumu, jeostratejik önemi ve zengin hidrokarbon kaynakları sebebiyle yüzyıllardır büyük güçlerin oyun alanı olmuştur. 19. ve 20. yüzyıllarda İngiliz ve Osmanlı İmparatorlukları arasındaki rekabet ve ikincisinin çöküşü, devasa petrol ve doğal gaz rezervleri üzerinde oturan ve Arap hanedanları tarafından yönetilen yeni devletlerle mevcut siyasi düzeninin yaratılmasına yol açtı. Bölgede süregelen iktidar ve çıkar
Dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve beraberindeki heyet, Irak ve Lübnan hükümetlerinin davetlisi olarak, 6 Ocak 1955 sabahı saat 10.30’da İstanbul Yeşilköy havaalanından kalkan özel bir uçakla, Irak’ın başkenti Bağdat’a gitti. Ziyaret, Irak’ın o devirde Türkiye’ye yakın duran Başbakanı Nuri Said’in 1954 yılı Sonbaharında Türkiye’ye yaptığı ziyaretin iadesi amacıyla düzenlenmişti.Osmanlı askeri okulundan mezun ve gayet iyi
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile barışma ziyareti 14 Şubat Sevgililer Gününe denk geldi. Erdoğan BAE’de iken iki ülke arasında 13 işbirliği anlaşması imzalandı. Erdoğan ve Zayed kavga ve suçlamalarla geçen 9 yılın açısını çıkarıyor gibiydi.Anlaşmalar arasında BAE’ye Türk malı İHA ve SİHA satışı da vardı. Gelen bilgilere
Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) güçlü ismi, Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid el Nahyan birkaç ay öncesine dek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yönetiminin Türkiye’ye karşı her hamlenin arkasında gördüğü kişiydi. Hisler karşılıklıydı. Uluslararası siyasette isminin baş harfleriyle MBZ olarak anılan Prens de Erdoğan’ı, terörist örgüt saydığı Müslüman Kardeşlerin (Katar’la birlikte) en önemli destekçisi görüyordu.Erdoğan’a göre