Uluslararası sistem yalnızca krizde değil—serbest düşüşte. Bir zamanlar uluslararası hukuk, çok taraflı kurumlar ve ortak normlara dayalı olan kurallı düzen, gözlerimizin önünde dağılmakta. Egemenlik, hukuk, insan hakları ve kolektif güvenlik gibi temel ilkeler, artık daha çok geçmişin hayaletleri gibi—yalnızca zirve bildirilerinde hatırlanıyor. Yerine geçen şey ise çıplak güç ve stratejik caydırıcılık. Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’da
Türkiye, uluslararası sistemde giderek daha ihtiyaç duyulan ve çok yönlü bir aktör haline geliyor. Dahası, dış politika Türkiye için hem bir meşruiyet kalkanı hem de etki alanını genişleten stratejik bir araç işlevi görüyor. İsrail-İran krizi tırmanırken Türkiye, krizi yumuşatabilmek için ABD Başkanı Donald Trump ile iki gün üst üste konuşuyor. Ukrayna-Rusya savaşı özelinde ise Karadeniz
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan haftalardır mekik diplomasisi yapıp Rus ve Ukrayna heyetlerini 2 Haziran saat 13.00’de yeniden İstanbul’da buluşmaya ikna etti ama Ukrayna’nın toplantı öncesinde Rusya’ya vurduğu askeri darbe toplantı yapılabilse dahi verebileceği sonuca gölge düşürdü. Ukrayna daha önce benzeri görülmemiş bir drone saldırısıyla savaş hattının binlerce kilometre ötesindeki hava üslerine saldırdı, iddialara göre 40
Bazı ülkeler masada olur, bazıları menüde, bazıları oyunu kurar, bazılarıysa hiç davet edilmese bile oyunu bozar. Türkiye, artık üçüncü kategoriye giriyor: oyuna alınmasa da sonucu değiştiren, dışlanmak istense de hesaba katılmadan adım atılamayan bir aktör haline geliyor. Bu durum sadece hükümetin resmi diplomatik çabaların sonucu değil. Son yıllarda Türkiye’nin görünmeyen ama sahada etkili gücü olan
Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, alışılmadık biçimde 11 Mayıs sabaha karşı düzenlediği basın toplantısında Ukrayna’yı “İstanbul’da doğrudan görüşmelere” çağırdı. Hakan Aksay’ın T24’te saptadığına göre Rusya-Ukrayna savaşı hakkında da ilk kez “özel askeri operasyon” yerine “savaş” sözcüğünü kullandı. Putin’in bu çağrısından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da haberi yoktu. Putin’in bu önerisini memnuniyetle karşıladı. Erdoğan, daha ilk iki görüşmenin
Avrupa Parlamentosu 7 Mayıs’ta Strasburg’daki oturumunda Türkiye raportörü Nacho Sánchez Amor’un raporunu oy çokluğu ile onayladı. Rapor esasında 2018 yılından bu yana benzer şeyleri söylüyor. Türkiye’nin terör yasası, polis teşkilatının Avrupalı makamlar ile uyumlu çalışmaması, ifade özgürlüğü ve siyasi tutuklamalar nedeniyle demokratik standartlarının çok düştüğünün altını çizen rapor bu şartlar altında Türkiye’nin değil Avrupa Birliği
9 Mayıs Avrupa’nın Doğusu ve batısında iki ayrı adla anılıyor. Avrupa’nın Batısında 9 Mayıs Avrupa’nın Birliği günü, Avrupa Birliği’nin AB temellerinin atıldığı tarih olarak anılıyor. Bugün Avrupa marşı ilan edilen Beethoven’in 9’uncu Senfonisi eşliğinde AB ülkelerinde kutlanıyor. Avrupa’nın Doğusunda ise Müttefik orduların Berlin’e girip İkinci Dünya Savaşının Avrupa’da sona erdirişinin, Faşizme ve Nazizme karşı kazanılan
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ABD Başkanı Donald Trump ile başta Gazze krizi olmak üzere bölgesel konularda bir telefon görüşmesi yaptı. İletişim Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada Erdoğan’ın Trump’a Gazze’deki “insani krizin vahim boyutlara” ulaştığı ve Türkiye’nin krizin çözümü için her türlü desteğe hazır olduğunu söylediği bildirildi. İletişim Başkanlığı ayrıca iki liderin Rusya-Ukrayna Savaşı, Suriye’nin toprak bütünlüğü, ABD’nin
Doğu Akdeniz’in üç kıtanın kesişim noktasında asılı duran Kıbrıs Adası, artık yalnızca coğrafi bir varlık değil; enerji koridorlarının kesiştiği, güvenlik dengelerinin tartışıldığı ve diplomatik manevraların sahnelendiği bir jeopolitik satranç tahtasıdır. “Batırılamaz uçak gemisi” benzetmesi, salt askeri bir mecaz olmaktan çıkarak bölgesel denklemde somut bir stratejik gerçeklik haline gelmiştir. 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan