Fotoğrafları Rusya Dışişleri Bakanlığının Telegram sayfasından aldım. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in 1 Eylül’de Çin’in Tianjin şehrinde 31 Ağustos-1 Eylül tarihlerinde yapılan Şangay İşbirliği Örgütü zirvesi çerçevesinde yaptıkları görüşmeden. Rus resmi fotoğrafçısı sadece toplantı masası dizilimini değil iki liderin toplantı sırasında birbirlerine bakışlarını da çekmiş yakalamış ve daha önemlisi, Rus Dışişleri de
Ateşkes için birçok çabaya rağmen Ukrayna’daki savaş hız kesmeden sürüyor. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşı aslında 2014’te Kırım’ın ilhakıyla başladı ve aralıklı çatışmalarla devam etti. Ancak Şubat 2022’de Moskova geniş çaplı bir işgal harekâtı başlatarak savaşı yeni bir boyuta taşıdı. Buna rağmen, kendisini bir süper güç olarak gören Rusya, Ukrayna’yı kısa sürede kontrol altına almayı başaramadı;
Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaş yalnızca Kiev’in değil, tüm Avrupa’nın jeopolitik dengelerini alt üst etti. Moskova’nın askeri enerjisinin ve diplomatik kapasitesinin büyük ölçüde Ukrayna cephesine saplanması, gözleri farklı bir coğrafyaya, Balkanlar’a çevirdi. Bugün tartışılan temel soru şu: Rusya gerçekten Balkanlar’da bir güç boşluğu mu bırakıyor, yoksa bu sadece Batı’nın görmek istediği bir “stratejik yanılsama” mı? Eğer
ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile 15 Ağustos’ta Alaska’nın Anchorage şehrindeki Elmendorf–Richardson askeri üssünde yaptıkları üç saatlik konuşma bir bakıma İkinci Dünya Savaşının bitiminde 1945’teki Yalta Konferansıyla benzerlikler taşıyordu. Seksen yıl önceki konferansta ABD, Sovyetler Birliği ve İngiltere, Avrupa’dan taşmaya başlayan Alman Nazizmi ve Pasifikte Japon militarizmine karşı işbirliği yapmayı kararlaştırmışlar ve
Ukrayna-Rusya ateşkes ve İran-Avrupa nükleer görüşmeleri Türkiye’nin ev sahipliğinde bu hafta iki gün arayla yine İstanbul’da yapılıyor. Ukrayna ve Rusya heyetleri bu yıl içindeki üçüncü tur görüşmelerini de 23 Temmuz Çarşamba günü İstanbul’da yapacak. Görüşmede ateşkes koşullarının tartışılması ancak iki tarafın tutumlarının taban tabana zıt olması nedeniyle anlaşmaya varılma ihtimali zayıf. Nitekim tarafların Haziran başında
Uluslararası sistem yalnızca krizde değil—serbest düşüşte. Bir zamanlar uluslararası hukuk, çok taraflı kurumlar ve ortak normlara dayalı olan kurallı düzen, gözlerimizin önünde dağılmakta. Egemenlik, hukuk, insan hakları ve kolektif güvenlik gibi temel ilkeler, artık daha çok geçmişin hayaletleri gibi—yalnızca zirve bildirilerinde hatırlanıyor. Yerine geçen şey ise çıplak güç ve stratejik caydırıcılık. Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’da
Türkiye, uluslararası sistemde giderek daha ihtiyaç duyulan ve çok yönlü bir aktör haline geliyor. Dahası, dış politika Türkiye için hem bir meşruiyet kalkanı hem de etki alanını genişleten stratejik bir araç işlevi görüyor. İsrail-İran krizi tırmanırken Türkiye, krizi yumuşatabilmek için ABD Başkanı Donald Trump ile iki gün üst üste konuşuyor. Ukrayna-Rusya savaşı özelinde ise Karadeniz
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan haftalardır mekik diplomasisi yapıp Rus ve Ukrayna heyetlerini 2 Haziran saat 13.00’de yeniden İstanbul’da buluşmaya ikna etti ama Ukrayna’nın toplantı öncesinde Rusya’ya vurduğu askeri darbe toplantı yapılabilse dahi verebileceği sonuca gölge düşürdü. Ukrayna daha önce benzeri görülmemiş bir drone saldırısıyla savaş hattının binlerce kilometre ötesindeki hava üslerine saldırdı, iddialara göre 40
Bazı ülkeler masada olur, bazıları menüde, bazıları oyunu kurar, bazılarıysa hiç davet edilmese bile oyunu bozar. Türkiye, artık üçüncü kategoriye giriyor: oyuna alınmasa da sonucu değiştiren, dışlanmak istense de hesaba katılmadan adım atılamayan bir aktör haline geliyor. Bu durum sadece hükümetin resmi diplomatik çabaların sonucu değil. Son yıllarda Türkiye’nin görünmeyen ama sahada etkili gücü olan