Roller tersine döndü. Yakın zamana dek Erdoğan siyaseten her zorluk yaşadığında “haydi seçime” diyen, “haydi halk oylamasına” diyen taraftı. 2019 yerel seçimlerine dek kazanıyordu da. Ama şimdi adeta muhalefet “erken seçim” diye kovalıyor, Erdoğan kaçıyor.Sadece CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu değil, İYİ Parti lideri Meral Akşener de “hemen sandık” diyor. Kapatılması için yeniden dava açılan HDP’den
Kadim Rus taktiği dediğim alında güçlü hissesi olan bir kıssa; gençler için çıkarılacak ders, mizah faktöründen önde olan bir fıkra diye de anlatabiliriz.Hissesi, yani çıkarılacak dersi o kadar çarpıcı ki örneğin iyi istihbaratçılar, casuslar dünyasının vazgeçilmez taktiği olmuş. Zaman zaman siyasetçilerin, işler sarpa sardığında şirket yöneticilerinin de.Kıssa şu:Artık sonbaharın sertleşmeye başladığı günlerde Rus köylüsü hızlı
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan artık her Cuma bir başka cami açılışını seçim “müjdesine” çeviriyor. Son örneği 4 Haziran’da Zonguldak’ta Uzun Mehmet Camiinin açılışında gördük. Aynı zamanda AK Parti Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanı, muhalefetin “seçime gidelim” çağrılarına kulak tıkasın, hem de her Cuma bir cami konuşmasını seçim konuşmalarına çevirsin, kendisine muhalefeti sanki cami, bayrak düşmanlığı gibi göstersin,
İşe bir açıdan baktığınızda şu yoruma varmak mümkün: CHP ve İYİ başta olmak üzere muhalefet sıkıntı içindeki esnafa, üreticiye, işçiye, işsize hitap ettikçe Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan AK Parti’nin dayandığı oy tabanının, özellikle de esnaf tabanının erimekte olduğunu gördü. Esnafın tek sorununun yetersiz pandemi destekleri, ekonomik durgunluk, alım gücünün düşmesi değil de faiz olduğunu düşündüğü için
B-planının mafyacılıktan siyasi muhalifliğe terfi edip bir yerlerden iltica almak olduğu anlaşılan Sedat Peker’in dahi dilinde olan bir masal var. Türkiye’de siyaseti daha Cumhuriyet öncesinden esir almış bir ikiyüzlülük bu. “Kendisi iyi de çevresi kötü” masalı.Başta kim varsa onu doğrudan hedef almak istemeyen, hala baştakinden bir çıkar gözetenlerin en büyük sığınağı bu söylem. Peker de
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan suç örgütü lideri Sedat Peker’in video yayınlarına başlamasından bu yana süren sessizliğini 26 Mayıs’ta bozdu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya istediği tam desteği verdi. AK Parti TBMM Grubuna hitap eden Erdoğan, bunu yaparken Soylu’nun 24 Mayıs’ta Habertürk yayınında kullandığı ifadeyi kullanarak asıl hedefin kendi liderliğindeki “büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası” çabası olduğunu
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 24 Mayıs gecesi üç saat süren Habertürk canlı yayınından aklınızda en çok ne kaldı? Yani Soylu’nun gazetecilerin fırsat bulup sorabildikleri soruları geçiştirme ustalığı dışında; programın amacı suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddialarına yanıt vermekti ama Soylu ne zaman somut bir soru gelse konuyu ya Türkiye üzerine oynanan emperyalist oyunlara ya da
Hükümet kontrolündeki Anadolu Ajansının bir muhabirinin iki bakanın 21 Mayıs’taki ortak basın toplantısı sırasında sorduğu bir soru ortalığı karıştırdı. Daha doğrusu AK Parti’den tüten dumanları biraz daha görünür hale getirdi. Soruyu sorduğu için derhal işten atılan muhabir Musab Turan’ın daha sonra video aracılığıyla söyledikleri ise adeta röntgen filmi, ya da kan tahlili gibi AK Partinin
“Soylu-Peker kavgasından bir “Büyük temizlik” çıkar mı?” cümlesi aslında yanlış. Çünkü tanık olduğumuz sadece bir “Soylu-Peker” kavgası değil; onun çok ötesinde.AK Parti hükümetinin, hatta daha önceki krizlerde açık tavrını İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan yana koyan, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin dahi bu son krizde Soylu’ya adeta “Ne halin varsa gör” suskunluğu içinde olmasına rağmen tanık olduklarımız