Bu yıl 21’incisi yapılan NATO’nun Deniz Meltemi tatbikatı, Karadeniz’de devam ediyor. Şimdiye dek yapılanların en kapsamlısı, 28 Haziran’da başladı, 23 Temmuz’da bitecek. Türkiye dahil 30 NATO ülkesinin yanı sıra Ukrayna katılıyor ama NATO üyesi olmayan Ukrayna, bu yıl ABD ile birlikte Deniz Melteminin ev sahibi görünüyor. Bu da Ukrayna’nın Kırım bölgesini 2014’te işgal edip topraklarına
Doğa boşluk kaldırmaz. Amerika’nın hataları yüzünden bir alternatif arayanlar aradıklarını Rusya ve Çin’de bulmaya başlamış olabilirler. Onlar da avcılar gibi çok da iyi fırsat kolluyorlar. 2008 yılından beri Rusya Federasyonu’nun Güvenlik Konseyi Sekreteri olan Nikolai Patrushev, küresel karışıklık ve güvenlik sorunlarının çözümünün Rusya olduğuna sizi ikna edebilir. Geçen hafta katıldığı Şanghay İşbirliği Örgütü Organizasyonu’nda, “Mevcut
Kadir Has Üniversitesi’nin her yıl hazırladığı Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması bu yıl da akut bir kafa karışıklığı tablosu çiziyordu ve hayli şaşırtıcı ya da bana göre açıklanması zor verilerle doluydu. Örneğin giderek milliyetçi söylemin başat konularından birisi haline gelen göçmenler konusunda rakamlar hayli şaşırtıcı. 2019 yılında mevcudiyetleri yüzde 67,7 tarafından memnuniyetsizlik sebebi olarak görülen
Rusya’da komünist yönetim yıkılmadan önce Moskova’da diplomat olarak görev yaptım. O dönemde, Sovyet yetkilileri ile masaya oturan herkesin bildiği bir kural vardı. Bu da Sovyet tarafının, daima; “Bizim olan her şey bizimdir. Sizin olanlar ise müzakereye tâbidir” anlayışıyla hareket edeceğini bilerek tutum almak gerekliliğiydi.İronik bir şekilde, Biden-Erdoğan görüşmesinde, ABD tarafı, yukarıda belirttiğim Sovyet müzakere anlayışla
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için 14 Haziran NATO zirvesinin en önemli anlamı ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmesiydi. Biden zaten 23 Nisan’da -beş ay beklettikten sonra- Erdoğan’a 24 Nisan’ı Ermeni Soykırımı anma günü olarak tanıyacağını söylemek için açtığı telefona “NATO’da yüz yüze görüşürüz” diye açmıştı. Böylelikle Erdoğan’ın bu görüşmeye bütün kilitleri açacak bir anahtar olarak bakmasını
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki günlerdir beklenen görüşme, bugün Brüksel’de gerçekleşti. NATO zirvesinde bir araya gelen iki liderin 48 dakikalık görüşmesinin ardından heyetler arası toplantıya geçildi. Afganistan ve Kabil havalimanı Toplantı ve zirve sonrasında basın toplantısında konuşan Erdoğan, Türkiye’nin Afganistan konusunda rol oynayıp oynamayacağı konusundaki soruya şu yanıtı verdi. “Afganistan
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, kendisine karşı kurulan demokratik ittifakın baskısıyla 12 yıldır aralıksız sürdürdüğü görevini 13 Haziran itibarıyla bırakmak zorunda kaldı.Sok dakika haberlerini okuyunca Netanyahu’nun ne tür bir siyasetçi olduğunu bütün çıplaklığıyla anlamamı sağlayan bir tablo gözümde yeniden canlandı.Tel Aviv, Temmuz 2006. On Avrupa ülkesinden birer gazetecinin davetli olduğu bir tur için İsrail’deydim. (O zamanlar
Roller tersine döndü. Yakın zamana dek Erdoğan siyaseten her zorluk yaşadığında “haydi seçime” diyen, “haydi halk oylamasına” diyen taraftı. 2019 yerel seçimlerine dek kazanıyordu da. Ama şimdi adeta muhalefet “erken seçim” diye kovalıyor, Erdoğan kaçıyor.Sadece CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu değil, İYİ Parti lideri Meral Akşener de “hemen sandık” diyor. Kapatılması için yeniden dava açılan HDP’den
İsrail siyasetini yakından takip edenler için 2 Haziran gecesi saatler geçmek bilmedi. 5 Mayıs’ta hükümet kurma görevini üstlenen Yesh Atid (Gelecek Var) partisi lideri Yair Lapid, kendisine tanınan sürenin dolmasına saatler kala Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’e koalisyon ortaklarının anlaştıklarını iletti. İsrail’in yeni hükümeti, aralarında İsrailli Arapları temsil eden Ra’am Partisi’nin (Birleşik Arap Listesi) de bulunduğu, sağ
Erdoğan-Biden görüşmesine doğru Türk-Amerikan ilişkilerinin son durumu, bana, William Shakespeare’in “Hamlet”e, oyunun üçüncü perdesinde söylettiği “Olmak ya da olmamak – işte mesele bu” tiradını hatırlatıyor.İnsanın ölüme dair tereddütlerini özetleyen bu tiradın, iki hafta sonra Amerika ile yaşayacağımız yüzleşmeyi yönetmenin güçlüğünü çok iyi tarif ettiğini düşünüyorum. Aslında, bu güçlük her iki taraf için de geçerli. Ancak,