Türkiye, Balkanlar, eski Sovyetler Birliği, Orta Doğu, Kuzey Afrika/Akdeniz bölgesi gibi dört büyük fay hattının kesiştiği küresel ve bölgesel anlamda sancılı bir coğrafyada yer alıyor. Tarih boyunca güçler dengesinin sık yer değiştirdiği, geçmişteki düşmanlıkların etnik ve dini çatışmaların, siyasi anlaşmazlıkların, büyük istikrarsızlık ve belirsizliklerin hüküm sürdüğü, Müslümanlıkla Hristiyanlığın ve Yahudiliğin yakın ve sıcak temas halinde
Mustafa Kemal Atatürk’ün günlük çalışmaları, hal ve hareketleri hakkında Cumhurbaşkanlığı yaverleri saat saat rapor tutmuş, devlet kayıtlarına geçirmişlerdi. Bu raporlardan 1931-1938 arasındakiler dilbilimci ve tarihçi Nazire Özel Şahingiray tarafından derlenmiş, 1955 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından “Atatürk’ün Nöbet Defteri” adı altında basılmıştı. “Atamızı görmek isteriz” Atatürk’ün son günlerini bir başka açıdan bu nöbet defterlerinden izlemek
Türkiye son aylarda, çevresinde ve daha geniş alanlarda uzun süredir ilişkileri kopuk veya gergin olan ülkeler ve güç merkezleriyle arasını düzeltmek için ciddi girişimlere başladı. Bu çerçevede ilk aşamada Ermenistan, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, İsrail, Libya gibi bölge ülkelerine yönelik diplomatik adımlar dikkati çekiyor. Ermenistan ile doğrudan ilk temas iki ülke özel temsilcileri arasında 14
Böyle olacağını kimse tahmin etmezdi. Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşunun 100’üncü yılına doğru kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü yeniden keşfediyor. Atatürk’ün değerini yeniden anlıyor. Üstelik bu yeniden doğuş, iktidarda onu mümkün olduğunca unutturmaya çalışan bir cumhuriyet hükümeti olduğu halde yaşanıyor.Sadece Atatürk’ün değil cumhuriyetin kurucu değerlerinin mevcut koşullara tepki niteliğinde yeniden doğuşuna tanık oluyoruz.Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması
29 Ekim haftası geldiğinde Siyasete Giriş dersi öğrencilerime “Cumhuriyet nedir?” diye sorarım. Cumhuriyeti tanımlamak sanıldığı kadar kolay değildir.Biraz düşünülür, normaldir. Soyut kavramları tanımlamamız istenince biraz zorlanırız. Sonra genelde şuna benzer bir cevap gelir: “Halkın kendi kendini yönetmesidir.” Bunun üzerine “Peki, demokrasi nedir o zaman?” diye ikinci bir soruyla devam edersek, iş daha zorlaşır. Çünkü ona
Ne Mustafa Kemal Atatürk’ün 29 Ekim 1923’te ilanıyla başlamıştır Cumhuriyet, adalet ve artık demokrasi için verilen mücadele ne de iki yıl sonra, Cumhuriyetin 100’üncü yıldönümünde bitecektir. Şekli değişen ama bitmeyen bu mücadele aslında insanın özgürleşmesi için verilen mücadele sayılmalı.Kökü derindedir.Falih Rıfkı Atay, “Çankaya” kitabında aktarıyor. 9 Eylül 1922, İzmir kurtarılmıştır. O zamanki Akşam gazetesinin yöneticileri
Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği TÜSİAD önceki yıllarda hükümetlere verdiği siyasi-sosyal içerikli mesajlarıyla bilinirdi. Neticede ekonomiyi hukuktan, siyasetten, dış politikadan ayırmak mümkün değildi. Ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan daha başbakanlığı döneminde bu mesajları kendisine tehdit olarak algılamaya başladı. Ne de olsa geçmişte TÜSİAD’ın Bülent Ecevit hükümetine çıkışı, 12 Eylül 1980 darbesine giden yolda bir dönüm
İktidar pahalılık, işsizlik gibi konularda ne zaman sıkışsa dümeni din konularına, inanca çeviriyor. Daha bir kaç gün önce sanki 19 yıldır ülkeyi başkası yönetiyormuş gibi “fahiş fiyatlardan” söz eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “fiyatlar gayet uygun” dediği gün, Cumhurbaşkanlığındaki sayısı sürekli artan “baş danışmanlardan” İsmail Kahraman Anayasa’nın ilk dört maddesinin de değiştirilebileceğini söyledi. Derdi din işlerişnin
Kurtuluş Savaşının kırılma noktası olan 30 Ağustos’u Cumhuriyeti Osmanlı’nın reklam arası gibi görenlerin anlaması zor. Belki de ileride onlar kileride bir reklam arası, ya da Atatürk Cumhuriyetinde filmi kopartıp bir süre sanki gösterim orada bitmiş zannına yol açan makinist olarak anılacaklar.Ne mi demek istiyorum?Anımsayalım.Bir AK Parti Milletvekili vardı; adı Tülay Babuşçu.Baktığınızda, Mustafa Kemal Atatürk’ün kız
Tunus Kuzey Afrika‘da 12 milyonluk bir ülke. 1574’den itibaren 300 yıldan fazla Osmanlı yönetiminde kaldı. 1881’de Fransızların hakimiyetine geçen Tunus, Habib Burgiba önderliğindeki mücadele sonucunda 1956’da Fransızlardan bağımsızlığını aldı. Burgiba’dan sonraki dönemde Zeynel Abidin Bin Ali 24 yıl iktidarda kaldı. 2011’de Arap Baharı olarak bilinen olayların başladığı Tunus’taki devrim hareketi sonucunda koltuğundan indirildi.Arap Baharı’nın örnek