Avrupa Birliği liderlerinin 6 Ekim Prag zirvesinde kabul etmeleri beklenen Rusya’ya yönelik 8’inci yaptırım paketi Türk ekonomisini derinden etkileyebilecek bir madde taşıyor. Rusya’ya yılda 7 milyar avro daha zarara uğratması amaçlanan yeni AB yaptırımları Rusya ile hava ve deniz taşımacılığı, çelik ürünleri, kâğıt, makine ve makine aksamı kimyasal ve plastikler, yüksek teknoloji ürünleri, bilişim teknolojileri
Marshall Fonu’nun Türkiye, Avrupa ve Küresel Konular Programı kapsamında gerçekleştirdiği “Avrupa Birliği Algıları” araştırmasının sonuçlarına göre Ukrayna Krizinin ardından Türkiye yüzünü AB’ye döndü, Rusya’ya destek düşerken, kamuoyu dış politikada denge politikasını ve müzakereyi “değerli yalnızlığa” tercih etti. German Marshall Fonu’nun (GMF – The German Marshall Fund of the United States) 27 ilde 2.180 kişiyle Mart
2008 küresel krizinin ve 2015 göçmen krizinin tetiklediği dinamikler, Soğuk Savaş sonrası kurallara ve piyasa ekonomilerine bağlı liberal demokratik küresel düzenin geleceği için soru işaretlerine yol açtı. Popülizm, korumacılık, otokrasileri yatıştırma politikaları, dış politikada perakendeci yaklaşım öne çıktı. ABD’de küresel sorunlara ve kurumlara duyarsızlık, Avrupa Birliğinde (AB) entegrasyonla ilgili kurumsal sorunlar ve yumuşak güçte aşınma
Rusya devlet başkanı Vladimir Putin Ukrayna’ya savaş açmak suretiyle, bir süredir savurmakta olduğu kabadayıca tehditlerin boş olmadığını gösterdi. Böylelikle, son yirmi yılın dünya siyasetine damga vuran ve eril siyasetin bir türü olan “kabadayı” ya da “delikanlı” siyaset (strongman politics) alanında çok ağır maliyetli bir performans sergiledi. Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasının elbette birden çok sebebi ve
28 Şubat 2022: bugün Türkiye hem iç hem dış politikada ciddi bir dönüm noktasında.Dış politikada hükümetin Rusya’nın Ukrayna istilası karşısında 1936 Montreux (Montrö) Boğazlar Sözleşmesini uygulamaya karar vermesi kuşkusuz en önemli gelişme. Sözleşmenin 19’uncu maddesine göre Rus gemilerinin Karadeniz’e geçişine kısıtlama getirecek bu karar uluslararası dengeler üzerinde ve bugün Rusya-Belarus sınırında başlayacak ateşkes görüşmesi üzerinde
Yakın geleceğimizin nasıl şekilleneceğini belirleyecek dört küresel oyuncu var: ABD, Avrupa Birliği (AB), Çin ve Rusya. “Mahşerin dört atlısı” olarak adlandırdığım bu oyuncular arasındaki ilişkiler, önümüzdeki dönemde dünya düzeninin alacağı şekil bakımından büyük önem taşıyor. Bugün için gelişmeler sürecin çok kutuplu bir dünya düzenine doğru evrilmekte olduğunu gösteriyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 4 Şubat’ta
Sanki Kazakistan’da serbest seçimle hükümet değişikliği mümkünmüş gibi bütün bölge liderleri “darbe savuşturuldu” demeçleri patlatmaya başladı birbiri ardına. Oysa Kazakistan’da 2 Ocak’ta başlayıp 5-6 Ocak’ta zirveye ulaşan olayları planlı bir ayaklanma dahi saymak mümkün görünmüyor. Belli bir liderliğin bulunmadığı, biriken bardağın otogaz fiyatlarına zam ile gelen son damlayla taştığı bir öfke patlaması. Öfkenin asıl nedeni,
Geçen on yıl zarfında, Türk dış politikası dramatik değişiklikler geçirdi. Başlangıç tarihi başkanlık sistemine geçmemizin çok öncesine uzanan bu değişim sürecine daha yakından bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) dış politikası, işbaşına geldiğinden bu yana üç evreden geçti; a) Evrensel değerlere ve özellikle Avrupa Birliğine (AB) bağlılık, b) İkincisi, aşırı özgüvenli
Türkiye’nin ekonomi ve dış politika sorunları Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hükümetine duyulan güven eksikliğiyle artıyor.Hemen akla gelen birkaç örnek verilebilir.TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski geçtiğimiz hafta ABD’de hem ekonomi hem siyaset çevreleriyle bir araya geldi, Türkiye’yi konuştu. Sonunda yaptığı değerlendirme iki ülke arasındaki sorunları “karşılıklı güven eksikliği” olarak özetliyor. Karşılıklı güven eksikliğini gidermeye odaklanılmasını istiyor. Ama bir