Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından NATO’ya üye olmak için Finlandiya ile birlikte başvuruda bulunan ancak Türkiye’nin vetosu ile karşılaşan İsveç Parlamentosu, Türkiye’nin talebi ile hazırlanan anayasa değişikliğinin 16 Kasım’da oylanacağını duyurdu. Parlamento, 8 Kasım’da yaptığı açıklamada terörle mücadele kanunuda değişiklik yapılması için öngörülen anayasa değişikliğinin gelecek hafta oylanacağını duyurdu. Açıklamada, önerilen değişikliğin “terörizme karışan grupların örgütlenme
Finlandiya NATO üyeliği için çoktan Türkiye ne isterse yapmaya ikna olmuş görünüyor; PKK’lı iadesinden silah sanayi desteğine kadar. Mesele, İsveç’in yeni Başbakanı Ulf Kristersson’un Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı NATO’ya üyelik onayı için ikna edip edemeyeceği. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu geçtiğimiz hafta NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’le görüşmesi ardından “Finlandiya ile çok ciddi bir sorun olmadığını” ve
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun İstanbul’da NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile görüştüğü 3 Kasım’ın akşamında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Sözcüsü İbrahim Kalın nükleer savaş uyarısı yaptı. Kalın CNN Türk yayınında “Savaş sadece Rusya ve Ukrayna topraklarında yaşanmıyor. Yaklaşık bir aydır nükleer savaş riski telaffuz edilmeye başladı. Nükleer savaş riski söz konusu” dedi. Bu Ankara’nın nükleer savaş
Son beş günde yaşanan gelişmeler Türkiye’nin de “Rusya kışı” gerçeğiyle karşı karşıya olduğunu gösterdi. Rusya kışı her ülkeyi ve bölgeyi farklı etkiliyor. Avrupa’da Rusya kışı doğal gaz kesintileri ve bunun getireceği iç politika sıkıntılarıyla etkileyecek. Rusya kışı Türkiye’yi ise zorlu dış politika dönemeçleri ve bunun ekonomiye etkileriyle etkilemeye başladı bile. Son beş gün içindeki hızlı
Rusya’nın Ukrayna’ya savaşı sonrasında İsveç ve Finlandiya NATO’ya üye olmak istemiş ancak kararların oy birliğiyle alındığı Batı askeri ittifakında Türkiye’nin terörle mücadelede ortaklık onayına takılmıştı. Son hafta içinde Türkiye’yi ikna girişimleri gözle görülür şekilde arttı. Yeni İsveç Başbakanı Ulf Kristersson 19 Ekim’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yazdığı mektupta Türkiye’yi ziyaret etmek ve konuyu görüşmek istediğini söylemişti.
Altılı Masanın özellikle de CHP’nin içine yürüdüğü tuzak Cumhur İttifakının özellikle de AK Parti’nin sonuç alan kışkırtma taktiklerinden kaynaklanmıyor sadece. Aynı zamanda sağlıklı alternatif siyaset ve söylem üretememekten de kaynaklanıyor. Bu tuzak halkın gündemden koparak kimlik politikalarına yönelme ve tercih politikaları üretememe ataleti olarak özetlenebilir. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Başörtüsü Yasası” çıkışının AK Parti lideri
Önce Moskova açıkladı. Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin 13 Ekim’de Astana’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşecekti. Sonra Ankara açıkladı. Erdoğan 12-13 Ekim’de Astana’da hem Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Tokayev ile Türkiye-Kazakistan arasındaki strateji işbirliği görüşmelerine eş başkanlık edecek hem de Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansına katılacaktı. Putin’le orada görüşeceklerdi. Dünyada bu kadar sık görüşen iki
Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin 21 Eylül’de “kısmi seferberlik” ilan etti. Putin’in Rusya’nın, Sovyetler Birliği dönemi dahil, İkinci Dünya Savaşından bu yana ilan ettiği ilk seferberlik ilanı bir tehdidi de içeriyordu. Rus topraklarına yönelik saldırılara bütün imkanlarıyla karşılık vereceğini söylemesi de elindeki nükleer silahlara da başvurabileceği anlamına geliyordu. Rusya’nın 2014’te ilhak ettiği Ukrayna’nın Kırım yarımadasını Rus
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 15-16 Eylül’de Özbekistan’ın Semerkant şehrindeki Şangay İşbirliği Örgütü liderler zirvesine -ilk kez- katılımına Türkiye’nin hızlı bir değişim sürecindeki güç dengeleri içinde farklı yer tutma imkânı açısından bakılmalı. Öncelikle biz gazeteci milletinin sık sık düştüğü bir tuzağı hatırlatmakta yarar var. Dünyadaki güç dengelerini değiştiren ve ucu bugünkü Rusya-Ukrayna savaşına dek uzanan 1975 Helsinki
Bugünlerde Hükümet adına açıklama yapanlardan artık kanıksadığımız bir ifadeyi, bıktırırcasına sürekli duyuyoruz: “360 derecelik bakışla, dostluk üzerine kurulu bir dış politika izliyoruz”. Kastedilen herhalde dış politika kurgulanırken, enine boyuna düşünülerek, her yönüyle değerlendirme yapılıp karar alındığı olmalı. Oysa, uygulamaya bakılınca bunun algı yaratmaya yönelik bir manipülasyondan ibaret olduğu görülüyor. Geniş ölçekli bir değerlendirme, sahte algının