Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi Türkiye ekonomisini nasıl etkiler? Bu soruyu yanıtlayabilmek için öncelikle bizim nasıl bir ekonomi politikası izlediğimiz hakkında bir varsayımla işe başlamak gerekiyor. Eylül 2021 – Mayıs 2023 döneminde uygulanan ekonomi politikası benzeri bir politikaya dönersek bu sorunun pek bir önemi kalmaz. Zira ekonomimiz önemli bir ekonomik krize kendi yaptıklarımız nedeniyle yelken açar.
Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçiminde Donald Trump’ın zaferini ilan etmesi, Türkiye açısından dikkatle izlenen bir gelişme oldu. Trump’ın ilk başkanlık döneminde dış politikada sergilediği alışılmadık söylem ve pragmatik yaklaşımı, Türk-Amerikan ilişkilerinde de iniş çıkışlara yol açmıştı. Trump’ı ilk kutlayan liderlerden biri de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan oldu. Trump’ın ikinci döneminde Türkiye ile ilişkilerin nasıl şekilleneceği, iki
ABD’de İkinci Donald Trump dönemi başlıyor. Zafer konuşmasında “Amerika’ın altın çağının” başladığını söyledi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Daha adil dünya” dileyerek kutladı. (*) İlk değerlendirmelere göre Cumhuriyetçilerin Trump’la seçimi kazanmasındaki en önemli etkenlerden birisi, Demokratların Trump’ın karşısına onun kadar güçlü bir aday çıkaramamış olmaları görünüyor. Demokratlar, Joe Biden’ın zihni melekelerindeki sorun nedeniyle Kamala Harris’in belki Trump’ın
MHP lideri Devlet Bahçeli 5 Kasım günü TBMM Grup konuşmasında baklayı ağzından çıkardı. Her şey yeni bir Anayasa yapmak için, yeni Anayasa da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden aday olup Cumhurbaşkanı seçilebilmesi içindi. Bahçeli “Erdoğan tek seçenek” derken aslında kendi siyasi konumu ve MHP açısından doğru söylüyordu. Doğru, Bahçeli ve MHP olmasa Erdoğan ne bütün yürütme
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti 2001’de kurulduğunda George W. Bush Beyaz Saray’a yerleşeli 8 ay olmuştu. AK Parti’nin iktidara geldiği Kasım 2002 seçimlerinde Bush’un Neo-Con yönetimi Bülent Ecevit başbakanlığındaki DSH-MHP-ANAP koalisyonunu Irak’a askeri müdahale konusunda çoktan bunaltmaya başlamıştı. Bush yönetimi Erdoğan’dan umutluydu. Erdoğan gerçekten de
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan Sönük’ü ve Şanlıurfa, Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Karayılan’ı görevden alarak yerlerine kayyum atadı. Gerekçe, silahlı terör örgütü üyeliği ve propagandası. Tam da sekiz yıl önce Selahattin Demirtaş’ın tutuklandığı 4 Kasım günü. “Devlet aklı” böyle ince hesaplar yaparak Kürt seçmenin pes
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Maratonunu vatandaşlarla koşarken “Başta hak, hukuk, adalet” dilemesi önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2017’deki Ankara-İstanbul “Adalet Yürüyüşünün” simgesi olan sloganı hatırlattı. Bu slogan 31 Ekim’de Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanıp yerine kayyum atanmasını protesto
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik bombardıman uçağının kendi sorumluluk alanlarında bir havaalanına ulaştığını 3 Kasım’ın ilk saatlerinde “X” hesabından duyurdu. ABD Savunma bakanlığı Pentagon 1 Kasım’daki “ivedi dağıtım” kodlu açıklamasında bölgedeki Amerikan güçleri ve “İsrail savunması” amacıyla Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’e ek askeri güç
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki konuşmaları nedeniyle CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında ayrı ayrı 1’er milyon liralık manevi tazminat davası açtı. Erdoğan’ın avukatı Ahmet Özel tarafından sunulan dava dilekçelerinde, her iki siyasetçinin de Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği ve
Avrupa Komisyonu’nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim tarihinde yayınlandı. Bunlar arasında hala Türkiye de var. Zaten ülkemizle ilgili raporun hemen başında Türkiye’nin üyeliğe aday olduğu belirtiliyor. Bununla birlikte Türkiye’ye bir aday gözüyle bakılmıyor. Komisyon Başkanı Ursula Von der Linden genişlemeyle ilgili her açıklamasında sadece dokuz ülkeden bahsetmekte,