Rusya devlet başkanı Vladimir Putin Ukrayna’ya savaş açmak suretiyle, bir süredir savurmakta olduğu kabadayıca tehditlerin boş olmadığını gösterdi. Böylelikle, son yirmi yılın dünya siyasetine damga vuran ve eril siyasetin bir türü olan “kabadayı” ya da “delikanlı” siyaset (strongman politics) alanında çok ağır maliyetli bir performans sergiledi. Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasının elbette birden çok sebebi ve
28 Şubat 2022: bugün Türkiye hem iç hem dış politikada ciddi bir dönüm noktasında.Dış politikada hükümetin Rusya’nın Ukrayna istilası karşısında 1936 Montreux (Montrö) Boğazlar Sözleşmesini uygulamaya karar vermesi kuşkusuz en önemli gelişme. Sözleşmenin 19’uncu maddesine göre Rus gemilerinin Karadeniz’e geçişine kısıtlama getirecek bu karar uluslararası dengeler üzerinde ve bugün Rusya-Belarus sınırında başlayacak ateşkes görüşmesi üzerinde
Yakın geleceğimizin nasıl şekilleneceğini belirleyecek dört küresel oyuncu var: ABD, Avrupa Birliği (AB), Çin ve Rusya. “Mahşerin dört atlısı” olarak adlandırdığım bu oyuncular arasındaki ilişkiler, önümüzdeki dönemde dünya düzeninin alacağı şekil bakımından büyük önem taşıyor. Bugün için gelişmeler sürecin çok kutuplu bir dünya düzenine doğru evrilmekte olduğunu gösteriyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 4 Şubat’ta
Sanki Kazakistan’da serbest seçimle hükümet değişikliği mümkünmüş gibi bütün bölge liderleri “darbe savuşturuldu” demeçleri patlatmaya başladı birbiri ardına. Oysa Kazakistan’da 2 Ocak’ta başlayıp 5-6 Ocak’ta zirveye ulaşan olayları planlı bir ayaklanma dahi saymak mümkün görünmüyor. Belli bir liderliğin bulunmadığı, biriken bardağın otogaz fiyatlarına zam ile gelen son damlayla taştığı bir öfke patlaması. Öfkenin asıl nedeni,
Geçen on yıl zarfında, Türk dış politikası dramatik değişiklikler geçirdi. Başlangıç tarihi başkanlık sistemine geçmemizin çok öncesine uzanan bu değişim sürecine daha yakından bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) dış politikası, işbaşına geldiğinden bu yana üç evreden geçti; a) Evrensel değerlere ve özellikle Avrupa Birliğine (AB) bağlılık, b) İkincisi, aşırı özgüvenli
Türkiye’nin ekonomi ve dış politika sorunları Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hükümetine duyulan güven eksikliğiyle artıyor.Hemen akla gelen birkaç örnek verilebilir.TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski geçtiğimiz hafta ABD’de hem ekonomi hem siyaset çevreleriyle bir araya geldi, Türkiye’yi konuştu. Sonunda yaptığı değerlendirme iki ülke arasındaki sorunları “karşılıklı güven eksikliği” olarak özetliyor. Karşılıklı güven eksikliğini gidermeye odaklanılmasını istiyor. Ama bir
AB’nin her yıl üyeliğe aday ülkeler için hazırladığı raporlar 19 Ekim 2021 tarihinde yayınlandı. Türkiye bu konuda en kıdemli olanı. Bugüne kadar ülkemiz için yirmiden fazla rapor hazırlandı. Önceleri İlerleme Raporları adındaydı. Şimdi ise sadece ülke raporları deniyor.Eskiden raporlar yayınlanmadan önce müthiş bir heyecan olurdu. Basın çok yakından izlerdi. Metni kim daha önce elde edecek
Türkiye’ye Afgan göçünün ABD’nin çekilme kararı ve Türkiye’den Kabil’de kalmaya devam etmesini talebi ardından arttığı biliniyor. Bu yazıda ABD’nin yirmi yıl süren ve dünyanın başına yeni sınır aşan terörizm belaları açan kanlı ve başarısız Afgan seferinin sonuçlarının Türkiye’ye yıkılması riskine değinmeyeceğim, Afgan göçünün getirmekte olduğu yüksek riskler üzerinde duracağım.bu yazıda Konu Türkiye’de yalnızca iki boyutuyla
Kıbrıs meselesi ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri başladıkları yıllar itibariyle paralel bir biçimde sürdü ve sonuçta iç içe girift bir hale gelerek bugüne kadar birbirlerini etkiledi. Aslında yarım asrı geçen bu iki konu bir bakıma doğal bir şekilde çözüme doğru gitmektedir. Yıllar boyunca Türkiye AB’ye üye olmak yolundaki gayretlerini sürdürdü ancak karşılıklı hatalar ve başka birçok
Kadir Has Üniversitesi’nin her yıl hazırladığı Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması bu yıl da akut bir kafa karışıklığı tablosu çiziyordu ve hayli şaşırtıcı ya da bana göre açıklanması zor verilerle doluydu. Örneğin giderek milliyetçi söylemin başat konularından birisi haline gelen göçmenler konusunda rakamlar hayli şaşırtıcı. 2019 yılında mevcudiyetleri yüzde 67,7 tarafından memnuniyetsizlik sebebi olarak görülen









