Seçim yenilgisinin ardından “değişim” çağrısıyla örgütlenen Cumhuriyet Halk Partililerin adayı olarak partinin kongresinden CHP’nin yeni lideri olarak çıkan Özgür Özel, 14 Kasım’da ilk defa Genel Başkan sıfatıyla partisinin parlamento grubuna seslendi. Gündemdeki Anayasa tartışmalarının yanı sıra, Özgür Özel’in, kurultay sürecinde dillendirdiği, hem parti içi işleyiş hem de CHP’nin politikalarına yönelik eleştirilerine dair neler yapacağının işaretleri
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, aldığı siyasi kararlarda keskin değişiklikler yapma konusunda benzersiz cesarete sahip bir siyasetçi. Bazıları gerçek bir ideolojisi olmadan sadece siyasi olarak uygun bulduğu adımları attığını söylese de Erdoğan, öne çıkan dış politika konularında gittikçe daha isabetli pozisyon almaya başladı. Çünkü ne kadar eleştirirse eleştirsin, ister kendi çıkarına uygun düştüğü, isterse ülkenin geleceği
‘Dış politika’ dönüşüme açıktır, fakat doğası gereği ani dönüşlere, keskin, riski yüksek ve maceracı virajlara yatkın bir şey değildir. Dış politikanın yapısal hedefleri ve çerçevesi bellidir. Günden güne değişmez. O halde, belki de Türkiye bakımından ‘dış politika’ yerine ‘dış ilişkiler’ dememiz daha doğru olacaktır. İkisi arasındaki fark nedir? Birincisi, ilkelerden ve değerlerden beslenir, uzun vadeli
TRT izleyicileri yıllardan beri ilk defa muhalefetin dış politika görüşlerini 10 Mayıs akşamı CHP’nin yeni dış politika kozu Namık Tan’ın konuşmasıyla duydular. Aslında bu konuşma CHP’ye son zamlarda yöneltilen “Dış politikada ne yapacaksınız?” sorularına da yanıt oldu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim propaganda konuşmalarından bir bölümünü dış politikaya ayırması da CHP Genel merkezinde konuya verilen önemi gösteriyor.
Ülkelerin dış politikaları hiçbir zaman iç siyasetlerinden ayrı olmadı. Ulusal kimliğin tahayyülü hemen her daim ve hemen her yerde bir ülkenin çıkarlarını ve dış politika yapım ilkelerini şekillendirdi. Kimlik sadece çıkarlar ve ilkeler ile de ilişkili değildi. Her devlet varsaydığı kimliği üzerinden kendi “akrabalarının” sınırlarının ötesinde kim olduğunu tahayyül ediyor, o tahayyül coğrafi etki alanının
Seçimler yaklaştıkça Türkiye’ye dışarıdan bakanların sıklıkla sorduğu sorulardan biri “muhalefetin bir dış politika gündemi var mı?” Millet İttifakını oluşturan siyasal partiler ekonomi, kalkınma, temel hak ve özgürlükler, adalet gibi geçtiğimiz on yılda Türkiye’nin en önemli meseleleri haline gelmiş konularda daha fazla konuşuyor, daha çok şey öneriyorlar. Hatta bu konularda siyasi yelpazenin neredeyse bütün renklerini temsil
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov 6 Nisan’da Ankara’ya geldi. Çankaya’daki Dışişleri Bakanlığı konutunda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından iftar yemeğinde ağırlandı. Bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in bir mesajını iletmesi de ekleniyor. Bir gün önce de Erdoğan’ın Sözcüsü İbrahim Kalın Moskova’da Putin’e Erdoğan’ın mesajını iletmişti. Sadece Ukrayna değil, başta Suriye olmak üzere Orta
Türkiye seçim ortamında deprem yaralarını sarmaya çalışırken yoğun bir dış politika gündemiyle de uğraşıyor. Bugünden başlayarak İsveç’ten ABD’ye Rusya’dan Suriye ve İran’a dek önemli temaslar var. 9 Mart’ta Brüksel’de Türkiye, İsveç, Finlandiya üst düzey heyetleri NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in gözetiminde iki ülkenin NATO üyeliği için Türkiye’nin onayını görüşmek üzere toplanacaklar. Bu aşırı sağcı bir
6 Şubat deprem felaketinden sonra ülkemize yüzden fazla ülkeden gelen yardım ve destek neticesinde dış politikamızda bunların bir etkisinin veya değişimin olup olmayacağı birçok uzmanımızca irdelendi. Ülkemiz yaralarını sararken yapılan bu yardımlarda insani unsurlar ön plana çıkıyor. Türkiye de benzer şekilde birçok ülkeye yardım yapmıştır. Böyle anlarda politika geri planda kalır. Yardımlar dünyanın her yerinden