Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 3-5 Haziran tarihlerinde karşıtı Wangi Yi’nin davetiyle Çin’e gidiyor. Fidan’ın ziyareti, aynı zamanda Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkez Komitesi Siyasi Büro üyesi olan Wang Yi’nin 25-26 Temmuz 2023’teki Ankara ziyaretine cevaben yapılıyor olsa da zamanlama ve içerik bakımından dikkat çekiyor. Pekin’de Dışişleri Bakanı dışında Devlet başkanı Xi Jinping’in yardımcısı Han Zheng
Milli Güvenlik Kurulu (MGK) son zamanların en önemli toplantısını 28 Mayıs’ta yaptı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan toplantı sonrası yayınlanan bildiri Türkiye’nin ABD ile özellikle PKK konusunda ve Suriye-Irak alanında zorlu bir dönemece yaklaştığını gösteriyordu. Türkiye bu konuyu Dışişleri Bakanı Hakan Fidan aracılığıyla 30-31 Mayıs’ta Prag’da yapılacak NATO Dışişleri Bakanları gayrı resmi toplantısı ve Cumhurbaşkanı
AK Parti’yi kuruluşundan bir yıl sonra, 2002’de iktidara taşıyan unsurlardan birisi de Türkiye’yi elitlerin yönettiği ve bu elitlerin halktan ve halkın ihtiyaçlarından koptukları şikâyetiydi. Haklı oldukları noktalar da vardı. Onlara göre, dış dünyayla ilişkiler, fonlar, eğitim imkânları filan da hep bu kendilerini “Beyaz Türk” sayan bu elitlerin ve çocuklarının tekelindeydi. Keza, atanmışların seçilmişlere üstünlük taslaması,
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i hedefe koymak gibi bir niyetim yok. Onu zaten AK Partililer yeterince yapıyor. 31 mart seçimlerini kaybetmelerinde sanki Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın tek karar verici olarak etkisi yok muş gibi, kendileri her şeyi düzgün yapmış gibi hala “Emekliye sam verdirtseydi seçimi alırdık” faslındalar. Bir yandan da
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 15 Mayıs’ta TBMM’de Hamas’ın Gazze’de “Anadolu’nun ileri hat savunmasını” yaptığını söylemesinden birkaç saat sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan NTV canlı yayınındaydı. Erdoğan, “ileri hat savunması” iddiasını İsrail’de işbaşında bulunan ırkçı-şeriatçı yönetimin “Vadedilmiş topraklar” çerçevesinde er geç gözünü Anadolu topraklarına dikeceği varsayımına dayandırıyordu. Fidan ise o arada ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile
Türkiye son birkaç gün içinde İsrail’in Gazze’de sayısı altı ayda 35 binden fazla Filistinlinin hayatını alan saldırılarına karşı iki önemli adım attı. Önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Uluslararası Adalet Divanında İsrail’e soykırım suçlamasıyla Güney Afrika cumhuriyetince açılan davaya müdahil olma kararını ilan etti. 2 Mayıs’ta da Ticaret Bakanlığı daha önce 54 maddede kısıtlama getirdiği İsraille
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye’nin Güney Afrika Cumhuriyet, tarafından İsrail’in Gazze’de soykırım suçu işlediği iddiasıyla Uluslararası Adalet Divanında (UAD) açtığı davaya müdahil olacağını duyurdu. Gerekli belgelerin kısa sürede UAD’ye sunulacağını söyleyen Fidan bu kararı 1 Mayıs’ta Ankara’da Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi ile ortak basın toplantısında açıkladı. Ankara böylelikle UAD’de İsrail aleyhine karar çıkmasını sağlamayı
İsrail’in İran’ın Şam’daki konsolosluk binasına saldırısı ve İran’ın İsrail’e hava saldırısı ile tırmanan gerilimle birlikte Ankara’nın Orta Doğu mesaisi de hız kazandı. Geçtiğimiz günlerde ABD, İngiltere, İran ve Ürdün dışişleri bakanları ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile telefonda konuşan ve Ankara’ya gelen ABD Dışişleri Müsteşar Yardımcısı John Bass ile görüşen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan
İran’ın 13 Nisan gecesi İsrail’e karşı hava saldırısına Ankara alışılmadık ölçüde geç ve düşük profilde tepki gösterdi. Muhabirler saatler boyunca Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığından, hatta en azından alınmış önlemler bakımından Milli Savunma Bakanlığından bir açıklama talep etti ve bekledi. Resmen görevi olmasa da resmî bir kanaldan gelen ilk değerlendirmeyi yapan öğleye doğru MİT Akademisi Başkanı
İran’ın 13 Nisan’da İsrail’e tarihte ilk defa doğrudan saldırısının, henüz yeni olmakla birlikte İran’ın binlerce yıllık devlet aklıyla geniş bir bölgesel savaşa dönüşmeden sınırlı boyutta tutulacağı öngörülebilir. Bunda ABD Başkanı Joe Biden’ın, bir Amerikan başkanının -hem de bir seçim yılında- mutadı olmadığı derecede doğrudan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya “İran’a saldırırsa arkasında durmayacağını” söylemiş olması da