Kamuoyu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında 9 Nisan’da yapılan telefon görüşmesini sadece Türk resmi kaynaklarından öğrenmiş olsaydık, İletişim Başkanlığının iki cümlelik açıklamasıyla yetinmiş olacaktık. Beştepe, iki liderin görüştükleri cümlesi dışında bir de “Türkiye-Rusya ilişkilerini geliştirecek hususlar ve bölgesel gelişmeler ele alındı” bilgisini veriyordu.İlk ayrıntılar önce Rusya’nın yarı-resmi haber ajansı olan
Geçen yıldan miras kalan gerilimler 2021 yılının başından bu yana baş döndürücü bir tempoda artma eğilimine girdi. Neredeyse kıtalararası bir çehreye büründü, bir ateş çemberi halini almaya başladı. Esasında gerilim eğrisinin yükseleceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yoktu. Trump yönetimince 2017’den bu yana açıklanan güvenlik ve askeri stratejilere bakıldığında ABD için Rusya ve Çin’in stratejik
10 Mart 1984’te Şam havaalanına inen uçak Moskova’dan çok önemli bir konuğu getiriyordu: Sovyetler Birliği Komünist Partisi Politbüro üyesi ve Ortadoğu uzmanı Haydar Aliyev, üç gün boyunca Hafız Esad’ın siyasi ve askerî ekibine “ABD ve İsrail” eksenine ve “emperyalist baskıya” karşı arkalarında olduğu mesajını verecekti. Sonrasında köprülerin altından çok sular aktı. Sovyetler Birliği dağıldı. On
Belki “Bir fotoğraf bin kelimeye bedeldir” demek basmakalıp gelebilir size ama çoğunlukla doğrudur. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 5 Mart’ta Kremlin Sarayı’nda Rus ev sahibi Vladimir Putin’le yaptığı 5 saat 40 dakika süren görüşmeden çıkarken çekilen bu fotoğraf sizde olumlu ve iyi çağrışımlar vaat eden bir izlenim bırakıyor mu? Gece saatlerinde bir şekilde Beştepe’nin gayrı-resmî görüşü olarak
Murat Yetkin Türk F-16’larının Suriye topraklarında iki Suriye Su-24 jetini düşürmesiyle bölgedeki gerilim daha da tırmanırken ABD Başkanı Donald Trump, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 5 Mart’ta Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le görüşmesi öncesinde yönetimin kilit bir ismini Türkiye’ye gönderiyor. Diplomatik kaynakların YetkinReport’a verdiği bilgiye göre, ABD’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Kelly Craft’ın 2 Mart’ta Türkiye’de
Olan biteni anlamaya çalışırken iki şeyi akıldan çıkarmamak gerekiyor. Birincisi, 21’inci yüzyılın ilk büyük insanlık dramı ve utancı olan Suriyeli mültecilerin durumudur. Ankara’nın kontrolü biraz gevşetmesiyle Avrupa Birliği’nin en yakın kapıları olan Yunanistan’ın Türkiye’nin yıllardır barındırdığı mültecilerin küçük bir bölümünü şiddet kullanarak caydırmaya çalışmasına ve Bulgaristan’ın göçmenlere karşı sınıra asker sevk etme kararına tanık oluyoruz.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yalnızca üç gün önce, 22 Şubat’ta yaptığı açıklamada, 5 Mart’ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u İstanbul’da ikinci İdlib toplantısında ağırlayacağını söylemişti. 25 Şubat’ta Azerbaycan’a giderken ise şunları söyledi: “Sayın Macron ile Merkel ve Sayın Putin arasında tam bir ittifak söz konusu değil. Fakat
Türkiye ve Rusya’nın 8 Ocak’ta yaptığı, 12 Ocak’ta ateşkes çağrısına son olarak Libya’nın Doğu ve batı komşuları Mısır ve Cezayir’in de destek vermesiyle Doğu Akdeniz’de savaş ihtimali yerini yerini Almanya’da yapılacak barış görüşmelerine bırakıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın riskli asker gönderme tehdidinin taşları yerinden oynatarak uzlaşma sonucu çıkmasında önemli payı olduğu görülürken Libya sahasında kazananlar ve
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 8 Ocak’ta İstanbul’daki görüşmelerinin ardından ortak ateşkes çağrısı yapacakları, doğrusu pek az kişi tarafından tahmin edilebilirdi. Dışişleri Bakanları Mevlüt Çavuşoğlu ve Sergei Lavrov tarafından verilen ilk havadisi yazılı açıklama izledi. İki lider “arabulucu” sıfatıyla Libya’nın meşru hükümetinin başındaki Feyiz Serrac ile isyancıların başındaki Halife Haftar’ı 12